26 Şubat 2011 Cumartesi

Altın Oran ile İlgili Önemli Bilgiler

Altın Oran ile İlgili Önemli BilgilerALTIN ORAN'IN SAYISI 1,618'DİR

“Rabbimiz herşey için bir ölçü kılmıştır
.”(Talak Suresi, 3)

... Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)

Mehdiyet Hakkında Yanlış Yorumlar Yaparak Müslümanları Pasifize Etmenin Sorumluluğu Büyüktür

Mehdiyet Hakkında Yanlış Yorumlar Yaparak Müslümanları Pasifize Etmenin Sorumluluğu BüyüktürPeygamberimiz (sav) hadisleriyle ahir zamanı; Hz. Mehdi (as)'ın zuhurunu, ahlakını, faaliyetlerini, fiziksel özelliklerini, Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya dönüşünü, deccaliyetin özelliklerini ve faaliyetlerini çok detaylı olarak bildirmiştir. Dünyanın ömrünü de haber veren Peygamber Efendimiz (sav) içinde yaşadığımız bu yüzyılda Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya geleceğini, Hz. Mehdi (as)'ın aleni olarak ortaya çıkacağını, tüm İslam aleminin Hz. Mehdi (as) önderliğinde birleşeceğini ve İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağını müjdelemiştir.

Son 30 yıldır yaşanan ve gün geçtikçe hızı ve yoğunluğu artan alametler, Mehdiyet çağında olduğumuzu açıkça ilan etmektedir. Buna rağmen, 

Fosiller Evrimi Yalanlıyor: İlmi Mercek Sayı 80

YALANCI AKREP

YAŞ:
 25 milyon yıllık 
DÖNEM: Oligosen 
BULUNDUĞU YER: Santiago, Dominik Cumhuriyeti 

Yalancı akrepler, akreplere benzeyen böceklerdir, ancak akrebin uzun kuyruğu ve iğnesinden yoksunlardır. Avlarını kıskaçlarını kullanarak etkisiz hale getirirler. Yalancı akrepler, dökülmüş yapraklar, toprak ve kaya altlarında bulunabilirler. Dünya genelinde 2000 çeşit yalancı akrebin yaşadığı bilinmektedir. 25 milyon yaşındaki yalancı akreplerle, günümüzde yaşayan örneklerinin bir farkı yoktur. Bu farksızlık, canlıların evrim geçirmediğinin ispatıdır. 

Müslümanlar Mehdiyet Çağında Olmanın Şevki ve Heyecanını Yaşamalıdır, Durağanlık İnsanı Geriye Doğru Çeker

Müslümanlar Mehdiyet Çağında Olmanın Şevki ve Heyecanını Yaşamalıdır, Durağanlık İnsanı Geriye Doğru ÇekerDünya tarihinin son 30 yılını vicdanıyla ve samimiyetle değerlendiren her Müslüman ahir zamanda olduğumuzu, dolayısyla Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın çağında yaşadığımızı ve İslam ahlakının yakın bir dönemde tüm dünyaya hakim olacağını kolaylıkla anlar. Allah'ın 2000 yıl aradan sonra Ulu'l Azm bir peygamber olan Hz. İsa (as)'ı yeniden dünyaya gönderecek olması, Hz. Adem (as)'dan bu yana gelmiş geçmiş en büyük veli olan Hz. Mehdi (as)'ın büyük mücadelesinin bu çağda yaşanıyor olması şüphesiz büyük bir heyecan, şevk ve neşe vesilesidir. Bu gerçeği gören ve farkında olan her mümin, bu kutlu dönemin sevincini her dakika coşkuyla yaşar. Bu coşkuyla, Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'a öncü olmak, onlara zemin hazırlamak, en güzel şekilde destek olmak niyetiyle ve umuduyla var gücüyle gayret eder. Bu mübarek asırda yaşadığının bilincinde olmak, Müslümanlar için hem dünya hayatında bir güzellik, hem ahiretleri için büyük bir kazanç vesilesidir.

Münafıklar Aile Bağlarının Önemli Olduğunu İddia Ederler, Allah Kuran'da İman Bağının Önemli Olduğunu Bildirmiştir

Münafıklar Aile Bağlarının Önemli Olduğunu İddia Ederler, Allah Kuran'da İman Bağının Önemli Olduğunu BildirmiştirAllah Kuran'da müminlerin anne ve babalarına karşı hürmetkar, sefkatli ve sevecen davranmalarını bildirmiş, akrabalarına karşı da koruyucu ve kollayıcı olmalarını buyurmuştur. Salih bir mümin hem ailesine hem de tüm insanlara karşı, hiçbir menfaat beklentisi içinde olmadan, nezaketli, müşfik ve sevgi doludur. Ancak ailesinden veya akrabalarından herhangi biri kendisini Allah'a imandan, Peygamberimiz (sav)'e tabi olmaktan, din ahlakını yaşamaktan alıkoymaya çalışırsa bu durumda mümin, elbette Allah'ın emrine uyacak ve kendisini Allah yolundan engellemeye çalışanlardan yüzçevirecektir Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

Umman - 16 Ocak 2011 - Sayın Adnan Oktar'ın Times of Oman Gazetesinin Sorularına Cevapları

Umman - 16 Ocak 2011 - Sayın Adnan Oktar'ın Times of Oman Gazetesinin Sorularına Cevapları1. Öncelikle bize açıklayabilir misiniz, Adnan Oktar ve Harun Yahya iki farklı kişi ya da iki farklı düşünce ekolü müdür? Neden iki farklı isim?

Harun Yahya müstear ismini kullanmamdaki amaç, inkarcı düşünceye karşı mücadele eden iki mübarek peygamberin hatıralarına hürmetimi ifade etmek, isimlerini yad etmektir. Biliyorsunuz Hz. Harun (as), Hz. Musa (as)'ın yardımcısıydı. Hz. Yahya (as) da Hz. İsa (as)'ın yardımcısıydı. Ben de Peygamber Efendimiz (sav)'in naçiz bir yardımcısı olma duası ile bu müstear ismi aldım. 

24 Şubat 2011 Perşembe

Söylenmek Çirkin Bir Cahiliye Alışkanlığıdır

Söylenmek Çirkin Bir Cahiliye Alışkanlığıdır
  • Söylenmek niçin Kuran ahlakına uymayan çirkin bir alışkanlıktır?

  • Söylenen kişinin amacı nedir?

  • Söylenmek niçin kişiyi kayba sürükler?


  • Söylenmekten kaçınmak için müminlerin nasıl bir yol izlemesi gerekir?

    Bazı insanlar, gün boyunca karşılaştıkları konular hakkındaki düşüncelerini, sürekli olarak ‘kendi kendilerine söylenerek’ dile getirirler. Kimi zaman rahatsızlık duydukları bir şey, kimi zaman aksaklık olduğunu düşündükleri bir konu, kimi zaman gördükleri yanlış bir tavır, duydukları bir söz bu kimselerin, fazla düşünmeden hemen bu konulardaki rahatsızlıklarını ifade etmelerine neden olur. Söylenmeyi alışkanlık haline getiren kişilerin belli konularda takındıkları ortak tavırlar vardır.
  • Müslümanların Bir Lideri Olması Adetullah'ın Gereğidir, Ahir Zamanda Da Müslümanlar Hz. Mehdi (as)'ın Manevi Liderliği Etrafında Toplanacaktır

    Müslümanların Bir Lideri Olması Adetullah'ın Gereğidir, Ahir Zamanda Da Müslümanlar Hz. Mehdi (as)'ın Manevi Liderliği Etrafında ToplanacaktırHangi düşünceye, hangi inanca sahip olursa olsun belli bir amaçla birarada bulunan insanların mutlaka onları temsil eden bir önderleri, bir liderleri bulunur. Allah tarih boyunca her mümin topluluğunu liderleriyle birlikte yaratmıştır. Hz. Nuh (as)'ın dönemindeki müminlerin başında liderleri olarak Hz. Nuh (as), Hz. Musa (as)'ın dönemindeki müminlerin başında liderleri olarak Hz. Musa (as), Hz. Muhammed (sav) döneminde sahabelerin lideri olarak Peygamber Efendimiz (sav), Talut döneminde müminlerin lideri olarak Talut, Zülkarneyn döneminde ise Zülkarneyn bulunmuştur.Hiçbir mümin topluluğu lidersiz olmadığı gibi ahir zamanda da Müslümanlar lidersiz kalmayacak, Hz. Mehdi (as)'ın zatı, bizzat Müslümanların manevi lideri olacaktır.

    Tüm Dünyada Müslümanlar Şehit Edilirken, Yüz Binlerce İnsan Açlık Sınırında Yaşarken, Hemen Her Gün Şehit Cenazeleri Kalkarken ''Deccal Nerede Ki?'' Deme Gafletinden Sakınmak Gerekir

    Tüm Dünyada Müslümanlar Şehit Edilirken, Yüz Binlerce İnsan Açlık Sınırında Yaşarken, Hemen Her Gün Şehit Cenazeleri Kalkarken ''Deccal Nerede Ki?'' Deme Gafletinden Sakınmak GerekirPeygamberimiz (sav)'in pek çok hadisinde kıyamet öncesi anarşinin, karmaşanın, zulmün hakim olacağı bir deccaliyet dönemi yaşanacağından bahsedilmektedir. Rivayetlerde ayrıca deccaliyet sisteminin dünya tarihinin en büyük fitnesi olduğu bildirilmekte ve Peygamber Efendimiz (sav), deccal fitnesinin tehlikesine şöyle dikkat çekmektedir.

    “Allah'ın Hz. Adem'i yaratmış olduğu günden bu yana, deccalin fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır.” (Muhammed B. Resul El-Hüseyni el Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayıncılık, Genişletilmiş 8. Baskı, İstanbul, s. 225)

    Deccalin çıkışı Peygamber Efendimiz (sav)'in rivayetlerinde önemli ahir zaman alametlerinden biri olarak açıklanmaktadır. Kitleleri Allah’ın dininden uzaklaştıracak, onları mutsuzluğa, huzursuzluğa, sevgisiz, güvensiz, zalim bir ortama sürükleyecek olan deccal, dünyanın sonunun yaklaştığını işaret eden bir çok alametten birisi olarak rivayet edilmiştir. Ancak deccalin ortaya çıkması beraberinde büyük bir müjdeyi de getirmektedir. O müjde, deccaliyete karşı büyük bir manevi güç olarak ortaya çıkacak, dünyayı deccaliyetin şeytani ruhundan kurtaracak, insanları yeniden İslam dininin nuruna kavuşturacak olan Hz. Mehdi (as)'dır.

    Nijerya Müslümanları Tüm İslam Aleminden Yardım Bekliyor

    Nijerya Müslümanları Tüm İslam Aleminden Yardım BekliyorAfrika’nın en kalabalık ülkelerinden biri olan Nijerya’nın nüfusunu %60 Müslüman, %30 Hıristiyan ve %10 yerel inançlara sahip halk oluşturmaktadır. Müslüman ve Hıristiyanlar arasında zaman zaman suni olarak meydana getirilen çatışmalar, gerçekte barış içinde yaşayan iki halk arasında bir süredir yeniden alevlendirilmeye çalışılmaktadır.

    Avrupalı ülkeler 16. yüzyıldan itibaren dünyanın çeşitli coğrafyalarını sömürmeye başladılar. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde beklenmedik bir gelişme oldu ve sömürgeci ülkeler yaptıkları acımasız uygulamalara sözde bilimsel bir destek kazanmış oldular. Darwin 1871 yılında yayınlanan İnsanın Türeyişi adlı kitabında, hiçbir bilimsel delile dayanmamasına rağmen, insanın maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini öne sürüyordu. Darwin'in bilim dışı iddiasına göre, sözde bazı ırklar diğer insanlara göre daha çok evrimleşmiş ve ilerlemişlerdi. Bazı ırklar ise, neredeyse hala maymunlarla aynı düzeydeydi. 

    23 Şubat 2011 Çarşamba

    Bir Ayet Bir Açıklama: Casiye Suresi, 36

    Bir Ayet Bir Açıklama: Casiye Suresi, 36“Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah’ındır.” (Casiye Suresi, 36)

    Ayette hamd etmenin önemine dikkat çekilmiştir. Allah’a hamd etmek de Kuran'da geçen farzlardandır. Hamd etmek müminin hayatının bir parçasıdır. Hamd, her türlü övgü, yüceltme ve iltifata layık olanın yalnızca Allah olduğunu hem dil hem de kalp ile tasdik etmektir. Ayette ayrıca göklerin, yerin, gördüğümüz ve görmediğimiz tüm alemlerin Rabbi’nin Allah olduğu haber verilmektedir.

    Hz. Hızır Kıssasıyla İlgili Önemli Ve Yeni Açıklamalar

    Hz. Hızır Kıssasıyla İlgili Önemli Ve Yeni AçıklamalarSayın Adnan Oktar'ın 27 Ağustos 2010 tarihli Kocaeli TV röportajından bir bölüm

    18/65- Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımız'dan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.


    Hz. Hızır (as) Allah Katından kendisine öğretilen, kendine has özel bir ilme sahip.

    Bu ayetin ebcedi 2010 tarihini veriyor.

    18/66- Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
    18/67- Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."


    "Beni dinsiz gibi görebilirsin, şeriata muhalif görürsün, bir yerleri bombalıyor, yakıyor yıkıyor gibi görürsün, cinayet işliyor gibi görürsün, tüm bunlara sabretmeye güç yetiremezsin" diyor Hz. Hızır (as).

    18/68- (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"

    Bir konunun görünüşü ayrı, özü apayrıdır. Hz. Hızır (as), Ulu'l Azm bir peygambere "buna takatin yetmez, sabredemezsin" diyor.

    18/69- (Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.

    "İnşaAllah" diye söze başlıyor Hz. Musa (as). Kehf kıssasındaki kilit kelimedir, inşaAllah. Hz. Musa bu sözle başlıyor, Hz. Hızır (as)'ın da aradığı ifadedir bu.

    18/70- Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."

    Demek ki çok sabırlı olunacak.

    18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."

    Hızır görüşmede teke tek görüşür,üçüncüyü kabul etmez.

    Hz. Musa (as) "Toplu katliam mı amaçladın, haram bir fiil yaptığın" diyor.Halbuki Hızır (a.s.) vahiyle hareket ediyor, yaptığı doğru.

    18/72- Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeyekesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"

    Hz. Hızır (as) "kesinlikle" diyor, ikinci bir ihtimal vermiyor, 
    "zordur" demiyor, "kesin güç yetiremezsin" diyor çünkü Aklah vahiyle bildiriyor, önceden biliyor. Allah Hızır (a.s.)’a vahiyle Hz. Musa (a.s.)’ın güç yetiremeyeceğini söylüyor. Vahiyle bildiği için kesinlikle güç yetiremezsin benimle birlikte olmaya diyor.

    18/73- (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.

    Hz. hızırın vasıflarından biri de sorgulamaktır

    "Bana zorluk çıkarma" diyor demek ki gerektiğinde Hz. Hızır (as) zorluk çıkarıyormuş, zorluk çıkarma da vasıflarından biri.

    18/74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın."

    "Cinayet işledin, yanlış hareket ettin" diyor, halbuki vahiyle hareket ediyor Hz. Hızır (as).

    Hz. Hızır (as) bir daha vurguluyor, "kesinlikle" diyor, çünkü vahiyle bildirilmiş

    18/76- (Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.

    Bir süre sonra, Hz. Hızır (as) görevini yaptıktan sonra geri çekilir. Sürekli aynı yerde bağlantı halinde olmaz.

    18/77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelipyemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."

    Hz. Hızır (as)'ın yemeğe ihtiyacı yok, ama Hz. Musa (as)'ın var. Hz. Hızır (as) canı ister yer canı ister yemez.

    Heybetlerinden çekiniyor kasaba halkı.

    Hemen duvarı inşa ediyor. Duvarcı ustası Hz. Hızır (as), aynı zamanda bir vasfı da budur. Bu bütün masonları kontrol altına alacak demektir, hepsi emrine girecek demektir, hatta girdi inşaAllah.

    Hz. Hızır (as) hiçbir işinde hiçbir karşılık istemez. Özelliğidir, ne yiyecek ne para ne çıkar hiçbirini istemez. Bir insanın birşeye ihtiyacı olur, onun hiçbirşeye ihtiyacı olmaz. Uykuya, yemeğe ihtiyacı olmaz. Hz. Hızır (as)'ın alametidir hiçbirşeye ihtiyacı olmaması.

    Münafıklar Asla Allah Yolunda Mücadele Etmez, İslam Ahlakının Hakim Olmasından, İttihad-ı İslam'ın Gerçekleşmesinden Müthiş Korkarlar

    Münafıklar Asla Allah Yolunda Mücadele Etmez, İslam Ahlakının Hakim Olmasından, İttihad-ı İslam'ın Gerçekleşmesinden Müthiş KorkarlarAllah'ın Kuran'da münafıkları çok kapsamlı olarak tanıtması ve anlatması Müslümanlar için hem çok kıymetli bir bilgi hem de çok büyük bir nimettir. Bu özellikleri çok iyi bilen Müslüman, benzer bir durumla karşılaştığında da karşısındaki olayı, Allah'ın izniyle, tam teşhis edip tam doğru tespitte bulunabilir.

    Müslümanların bir münafıkla karşı karşıya olduklarını anlayabilecekleri en önemli alametlerden biri ise, bu kimselerin Allah yolunda mücadeleden özenle kaçınmalarıdır. Münafıklar, Allah'ın ayette haber verdiği üzere, Allah yolunda mücadele etmeyi kendi düşük akıllarınca çirkin görürler:

    Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi çirkin görerek:"Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)

    Münafık, Allah'ın dinini yaymaya vesile olacak hiçbir çalışmaya maddi veya manevi destek vermez, bu konuda ağır davranır ve çevresindekileri de ağırlığa ve pasifliğe yönlendirmek ister. Türk İslam Birliği'nin kurulması, İttihadı İslam'ın gerçekleşmesi, İslam ahlakının yayılması konularında asla çalışma yapmadığı gibi, bu konuların ima olarak dahi bahsedilmesini, duyulmasını, konuşulmasını istemez. Hatta tam tersine bu güzel ideallerin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği, bunların sözde boş vaadler olduğu yönünde açık ve gizli telkinlerde bulunur.

    Kendi düşük aklınca müminlere akıl vererek, sözde yol göstererek, onları da mücadeleden alıkoymak ister. Bazısı ayette haber verildiği gibi, "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" (Tevbe Suresi, 81) der. Bazısı kendince sanki mücadele etmek istiyormuş da imkanları yokmuş takliti yaparak, "Biz cehd etmeyi bilseydik elbette sizi izlerdik" (Al-i İmran Suresi, 167) derler. Bir kısmı da "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye bahaneler öne sürerek ilmi mücadeleden geri kalmak istediklerini ifade eder. Oysa Allah onların gerçek niyetlerini haber vermiştir. Onlar sadece kaçmak isterler:

    "... oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzap Suresi, 13)

    Ama münafığın bunu yaparken unuttuğu, belki de hiç düşünmediği bir sır vardır. O istese de istemese de Allah dinini muhakkak hakim kılacak, Müslümanlara olan vaadini mutlaka yerine getirecektir. İslam ahlakının hakim olması, Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru, Hz. İsa (as)'ın gelişi, Türk İslam Birliği'nin kurulması Allah'ın vaadidir ve muhakkak gerçekleşecektir. Münafığın aksi yönde, kendi aklınca müminleri engellemek, pasifleştirmek, geri tutmak amacıyla yaptığı her girişim ise, Müslümanların ilmi mücadele azmini bir kez daha pekiştirecek, heyecanlarını ve şevklerini artıracak, Allah'ın izniyle, Allah yolundaki çalışmalarına kat be kat güç kazanmalarına vesile olacaktır.

    Modernlik Adına Din Ahlakının Güzel Hasletlerini Kaldırmaya Çalışmak, Sonu Dinsizliğe Kadar Gidebilecek Büyük Bir Tehlikedir

    Modernlik Adına Din Ahlakının Güzel Hasletlerini Kaldırmaya Çalışmak, Sonu Dinsizliğe Kadar Gidebilecek Büyük Bir TehlikedirVefa, sadakat, anlayış, sevecenlik, merhamet, şefkat, sabır, efendilik, hürmet, büyüklere saygı, ihtiyaç içinde olanı korumak, hamiyet Kuran ahlakının bir Müslümana kazandırdığı güzel hasletlerdir. Allah'a derin bir imanla bağlı, Kuran'a sadık, Allah'tan çok korkan bir Müslümanda bu özellikler en güzel ve en yoğun şekilde tecelli eder. Bu özelliklerden herhangi birine tam sahip olmayan, bunlarda eksikliği veya kusuru olan Müslüman ise, Allah korkusu ve sevgisiyle, bu eksikliğini biran önce gidermeye, Allah'ın razı olacağı ahlakı en güzeliyle kazanmaya gayret eder.

    Bu güzel özellikler dinin sıcak ve sevgi dolu ruhunun da birer tecellisidir. Bu özelliklerin olmadığı durumda ise ruhsuz, mekanik, donuk, katı bir anlayış ortaya çıkar. Güzel ahlakın coşkusunu yaşamayan, heyecanla Allah rızası için güzellik yapmaya gayret etmeyen, mekanikleşmiş bir kişinin dine ve Allah'a bakış açısının ise son derece yüzeysel ve soğuk olacağı açıktır. Böyle bir bakış açısında Allah'ın coşkuyla, tutkuyla, derin bir heyecanla anılmayacağı, Allah sevgisinin dolu dolu yaşanmayacağı, Allah'tan içi ürpererek korku duymanın mümkün olmayacağı da açıktır. Bu bakış açısı insanı dinin sıcaklığından uzaklaştırdığı gibi, herşeyin Allah'ın takdirinde olduğu, Allah dilemeden kimsenin birşeye güç yetiremeyeceği, tüm makamların, tüm mevkilerin sahibinin Allah olduğu, hayatın her dakikasının Allah'ın takdir ettiği şekilde geliştiği, Allah'tan başka hiç kimsenin güç sahibi olmadığı gerçeklerini de unutturur. Bu gerçekleri unutan insan için Allah'ın hükmü, Kuran ahlakı ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinden uzak, sadece "dünya hayatının gerçekleri"nin olduğu bir hayat vardır. O zaman ortaya görünürde Müslüman olan, belki bazı ibadetlerini de yerine getiren ama özünde Müslüman ruhunu yaşamayan insanlar ortaya çıkar. Daha da önemlisi Allah'ı unutup, herşeyi dünyanın kendi kurallarına göre gerçekleşiyor zannedeni Allah da unutur. 

    İşte bu nedenle, Müslümanların kendilerini soğuk, ruhsuz, güzellikten uzak bir yaşama itecek her türlü telkinden ve yönlendirmeden korumaları son derece önemlidir. Zira, vefayı, sadakati, hürmeti, sevgiyi, bağlılığı değersizmiş gibi, aksini ise modernlikmiş gibi göstererek Müslümanları İslam'ın özünden uzaklaştırmaya çalışan zihniyet şeytanidir.

    Unutmamak gerekir ki ruhu, sevecenliği, sıcaklığı olmayan bir din anlayışı Kuran'da anlatılan İslam değildir. Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı, sahabenin yaşadığı İslam da değildir. Müslümanı Allah Katında ve diğer Müslümanların nezdinde değerli kılan elbette en başta imanı, takvası, sonra da Allah'a olan sevgisinden kaynaklanan güzel ahlakı, ahde vefası, sadakati, sabrı, efendiliği, mütevaziliği, şefkati, nezaketi, büyüklerine saygısı ve Müslüman kardeşlerine bağlılığıdır. Bu hasletlerde zayıflamanın imani bir zayıflamaya neden olabileceğini bilen Müslümanlar, bu duruma düşmekten şiddetle sakınmalı, sözde modernlik adına Müslümanlara telkin edilen Allah sevgisiden, güzel ahlaktan, imani derinlikten ve coşkudan uzak modeli asla kabul etmemelidir.

    22 Şubat 2011 Salı

    İslam Aleminin Kurtuluşu İçin Allah'ın Kuran'da Gösterdiği Çözüme Uymak Gerekir

    İslam Aleminin Kurtuluşu İçin Allah'ın Kuran'da Gösterdiği Çözüme Uymak GerekirAllah Kuran'da Müslümanların hayatlarının her anı için, karşılaşacakları her durum için nasıl davranmaları gerektiğini gösteren yollar haber vermiştir. Eğer bir Müslüman karşılaştığı herhangi bir durumda, Allah'ın gösterdiği, Kuran'da haber verdiği yola göre değil de, kendi mantığına, kendi düşüncesine göre bir yola uyarsa, Allah bu yolda o kişiye başarı vermez, onu istediği neticeye ulaştırmaz.

    İnsanlara olduğu gibi İslam toplumuna da başarıya ulaşmak için, maddi manevi güzelliğe hizmet eden hayırlı bir güç sahibi olmak için, refaha kavuşmak, ilerlemek için, ezilmemek için, mağlup olmamak için yol göstermiştir. Allah'ın gösterdiği bu yol, yeryüzünde fitne kalmayıncaya yani acılar, akan kanlar, zulümler, baskılar, haksızlıklar son buluncaya; din Allah'ın oluncaya yani Kuran ahlakı dünyanın dört bir yanına hakim oluncaya ve Peygamber Efendimiz (sav) dönemindeki gibi yaşanıncaya kadar ilimle, kültürle, bilimle, felsefeyle, sanatla, fikirle Allah yolunda mücadele etmektir:

    "Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla cehd edin..." (Enfal Suresi, 39)

    Allah'ın Müslümanların galip gelmesi, bu ilmi mücadelelerinde zafer kazanmaları için gösterdiği yollardan biri de bu mücadelenin mutlaka birlik halinde yapılmasıdır. Yani İslam aleminin tümünün, mezhep, kültür, uygulama, ırk, etnik köken, cemaat, grup ayrımı gözetmemeksizin birlik olması, manevi bir liderin etrafında toplanması, Allah yolunda kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayarak fikren mücadele etmeleridir.

    Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri sever. (Saff Suresi, 4)

    Allah'ın bu açık hükümlerine rağmen, Müslüman aleminin çektiği acı ve zulümler karşısında, Kuran'da yeri olmayan yöntemler öne sürmek ise makul bir davranış değildir. Müslümanların ilmi mücadele azimlerini güçlendirmek, heyecanlarını coşturmak, şevklerini artırmak varken, onları pasifliğe itecek, mağlubane bir yöntem izlemelerine sebep olacak yollar göstermek vicdana uygun bir davranış değildir. Fitne dünyaya hakim olmuş, dinsizlik insanlığı belalarıyla sarıp kuşatmış, dünyanın dört bir yanındaki mazlum kadınlar, yaşlılar ve çocuklardan "Rabbim bize Katından bir yardım eden yolla, bizi kurtar" feryatları yükselmişken Müslümanların yapması gereken atalet içinde beklemek değildir. Müslümanların yapması gereken tüm güçleriyle, tüm imkanlarıyla, bilimi, aklı ve teknolojiyi en etkin şekilde kullanarak, ilmi ve felsefi olarak bu fitnenin kaynağını ortadan kaldırmaktır.

    Fitnenin kaynağı dinsizlik ve materyalizm ve bunlara zemin hazırlayan Darwinizm'dir. Bediüzzaman Hazretleri'nin de haber verdiği gibi, "Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve MADİYYUN (MATERYALİZM) VE TABİYYUN (Darwinizm ve evrim teorisi) BEŞER İÇİNDE intişar etmiş",yani yayılmıştır. Yapılması gereken ise,"HER ŞEYDEN EVVEL FELSEFEYİ VE MADDİYUN FİKRİNİ (materyalizm ve Darwinizmi) TAM SUSTURACAK BİR TARZDA İMANI KURTARMAKTIR."

    Allah'ın izniyle içinde bulunduğumuz ahir zamanda, Bediüzzaman Hazretleri'nin de müjdelediği gibi Hz. Mehdi (as) bu görevi tam olarak yerine getirecektir. Hz. Mehdi (as)'ı coşkuyla bekleyen, bu mübarek zatın destekçisi, talebesi, öncüsü olmak isteyen tüm müminlerin de bu büyük göreve destek olmaları ve"Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar" herşeylerini seferber ederek gayret etmeleri şarttır.

    Münafıklar Dini Zorlaştırmaya Çalışırlar, Allah'ın Dini Kolaydır

    Münafıklar Dini Zorlaştırmaya Çalışırlar, Allah'ın Dini KolaydırAllah adına gerektiği gibi mücadele edin. O, SİZLERİ SEÇMİŞ VE DİN KONUSUNDA SİZE BİR GÜÇLÜK YÜKLEMEMİŞTİR, ATANIZ İBRAHİM'İN DİNİ(NDE OLDUĞU GİBİ).O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın, sizin Mevlanız O'dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı. (Hac Suresi, 78)

    ... (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır. (Hadid Suresi, 27)

    Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için KOLAYLAŞTIRDIK.Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (Kamer Suresi, 17)

    VE SENİ KOLAY OLAN İÇİN BAŞARILI KILACAĞIZ.
    Şu halde, eğer 'öğüt ve hatırlatma' bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt verip hatırlat.' (A'la Suresi, 8-9)

    Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa,
    Ve en güzel olanı doğrularsa,
    BİZ DE ONU KOLAY OLAN İÇİN BAŞARILI KILACAĞIZ.(Leyl Suresi, 5-7)

    Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). ALLAH, SİZE KOLAYLIK DİLER, ZORLUK DİLEMEZ. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara Suresi, 185)

    Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, ARTIK SİZE KOLAY GELEN kurban(ı gönderin). (Bakara Suresi, 196)

    Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.ONA BUYRUĞUMUZDAN KOLAY OLANINI SÖYLEYECEĞİZ." (Kehf Suresi, 88)

    Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle KOLAYLAŞTIRDIK. (Duhan Suresi, 58)

    Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. ŞU HALDE KUR'AN'DAN KOLAY GELENİ OKUYUN.Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah'ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. ÖYLEYSE ONDAN (KUR'AN'DAN) KOLAY GELENİ OKUYUN.Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Müzemmil Suresi, 20)

    Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın;Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır. Sizden önce bir topluluk onu sormuştu da sonra kafirler olmuşlardı. (Maide Suresi, 101-102)

    MÜNAFIKLAR ALLAH'IN KOLAY OLAN DİNİNİ ZORLAŞTIRMAK İÇİN YALAN SÖYLEYİP DİLLERİNİ EĞİP BÜKERLER
    Ey iman edenler, Allah'ın SİZİN İÇİN HELAL KILDIĞI GÜZEL ŞEYLERİ HARAM KILMAYIN VE HADDİ AŞMAYIN. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi, 87)

    Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla ŞUNA HELAL, BUNA HARAM DEMEYİN.Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz.Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

    De ki: "Allah'ın sizin için indirdiği sizin BİR KISMINI HARAM VE HELAL KILDIĞINIZ RIZIKTAN, HABER VAR MI?Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus Suresi, 59)

    Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (Enam Suresi, 119)

    Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) "Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. (Zümer Suresi, 3)

    Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini Kitab'a doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir."Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)

    Şirk koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne atalarımız ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık."Onlardan öncekiler de, Bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: "Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak "zan ve tahminle yalan söylersiniz." (Enam Suresi, 148)

    MÜNAFIKLAR DETAYCI VE BATIL DİNLERİNDE ISRARLIDIRLAR, PEYGAMBERİN UYGULADIĞI HAK DİNİ (HAŞA) BEĞENMEZLER

    Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "BUNLARI (MÜSLÜMANLARI) DİNLERİ ALDATTI."Oysa kim Allah'a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Enfal Suresi, 49)

    Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur"diye çekip gitti."Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir."(Sad Suresi, 6-7)

    Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: "Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik" dediler. (Kasas Suresi, 36)

    Dediler ki: "Sen bize yalnızca Allah'a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarınızı bırakmamız için mi geldin?Eğer gerçekten doğru isen, bize vadettiğin şeyi getir, bakalım." (Araf Suresi, 70)

    Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz?Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler. (Yunus Suresi, 78)

    Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62)

    Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler.(Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)

    Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler.(Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? (Maide Suresi, 104)

    Onlar, 'çirkin bir hayasızlık' işlediklerinde: "Biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti" derler. De ki: "Şüphesiz Allah, 'çirkin hayasızlıkları' emretmez.Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?" (Araf Suresi, 28)

    Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın." (Hud Suresi, 87)

    Bunun üzerine, kavminden inkara sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz." (Müminun Suresi, 24)

    Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)? (Lokman Suresi 21)

    Münafıklar Cehd Etmek, Yani İslam Ahlakının Hakim Olması İçin Fikri Mücadele Yapmak İstemezler

    Münafıklar Cehd Etmek, Yani İslam Ahlakının Hakim Olması İçin Fikri Mücadele Yapmak İstemezlerDediler ki: "Ey Musa, orda zorba bir kavim vardır,ONLAR ÇIKMADIKLARI SÜRECE BİZ ORAYA KESİNLİKLE GİRMEYİZ. Şayet oradan çıkarlarsa, biz de muhakkak gireriz. (Maide Suresi, 22)

    Dediler ki: "Ey Musa biz, onlar durduğu sürece hiçbir zaman oraya girmeyeceğiz. SEN VE RABBİN GİT, İKİNİZ SAVAŞIN. BİZ BURADA DURACAĞIZ." (Maide Suresi, 24)

    Allah'ın ELÇİSİNE MUHALİF OLARAK (SAVAŞTAN) GERİ KALANLAR OTURUP-KALMALARINA SEVİNDİLER ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)

    "Allah'a iman edin, O'nun elçisi ile cihada çıkın" diye bir sûre indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip: "BİZİ BIRAKIVER, OTURANLARLA BİRLİKTE OLALIM" DEDİLER. (Savaştan) Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri mühürlenmiştir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar. (Tevbe Suresi, 86-87)

    Ey iman edenler, ne oldu ki size, ALLAH YOLUNDA SAVAŞA KUŞANIN DENİLDİĞİ ZAMAN, YER(İNİZ)DE AĞIRLAŞIP KALDINIZ?Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır. (Tevbe Suresi, 38)

    ŞÜPHESİZ İÇİNİZDEN AĞIR DAVRANANLAR VARDIR. Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: "Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der. (Nisa Suresi, 72)

    Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "RABBİMİZ, NE DİYE SAVAŞI ÜZERİMİZE YAZDIN, BİZİ YAKIN BİR ZAMANA ERTELEMELİ DEĞİL MİYDİN?"dediler.De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız." (Nisa Suresi, 77)

    İman edenler, derler ki: "(Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?" Fakat, içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir sure indirildiği zaman, kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün...(Muhammed Suresi, 20)

    Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler VE BUNLAR GERİDE KALANLARLA BİRLİKTE OLMAYI SEÇERLER.Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dolayı onlar, bilmezler. (Tevbe Suresi, 93)

    Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "EĞER GÜÇ YETİRSEYDİK MUHAKKAK SENİNLE BİRLİKTE (SAVAŞA) ÇIKARDIK." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 42)

    Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye.De ki: "And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattır. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır." (Nur Suresi, 53) 

    Camın Sıvı Olduğunu Bliyor Musunuz?

    Camın Sıvı Olduğunu Bliyor Musunuz?Pek çoğumuz "maddenin üç hali"ni biliriz. Buna verilen en bilinen örnek ise "su"dur. Su normal halinde iken sıvı, dondurulunca buz yani katı, ısıtılınca da buhar yani gaz haline geçer. İşte bir maddenin molekül yapısını kaybetmeden kazandığı bu durum değişikliği maddenin üç farklı halidir. Ancak her madde bu üç farklı hale girmez. Örneğin barutu ısıtırsanız onun gaz haline ulaşamazsınız. Barut ısıtılınca patlar ve tamamen farklı bir molekül olur. Cam ise soğutulduğunda katı madde özelliği kazanmaz, sadece sertleşir.

    Camı katı zannetmemizin sebebi ise, oldukça sert oluşudur. Çok eski dönemlerden kalmış olan cam bardak ve vazoların alt kısımlarında kalın bir cam katman oluşmuş olmasının nedeni, camın gözle görülmeyen bir miktarda sürekli olarak aşağıya doğru akıyor olmasıdır. (Harun Yahya, Atom Mucizesi)

    Cam Neden Sıvıdır?

    Bunu daha iyi anlayabilmek için şu örneği düşünmeliyiz. Su; gaz, sıvı ve katı halinde de aynı moleküler özelliklere sahiptir ve H2O formülü ile tanımlanır. Sıvı haldeyken suyu oluşturan moleküller birbirlerinin üzerinden kayar, gaz halindeyken ise moleküller birbirlerinden bağımsız olarak geniş bir alana yayılırlar. Ancak su katı haldeyken, suyu oluşturan moleküller son derece simetrik ve kusursuz bir düzen dahilinde peşpeşe dizilir ve "kristalleşirler". Böylelikle buz oluşur. Maddenin, katılaştığı anda benzersiz bir şekil ve geometrik bir düzen elde etmesi o maddenin "kristalleşmesidir". Bir madde soğuduğunda eğer bu simetrik düzeni elde edemiyorsa o zaman o madde katı değildir. Camın "katı" olarak kabul edilmemesinin nedeni de budur. Camı oluşturan moleküller soğutulduğunda kristal bir yapı kazanmazlar. Yani moleküllerdeki ve atomlardaki dizilim düzenli değildir. Böyle bir düzenliliği sağlayamayan bir madde kristalleşemez, dolayısıyla da katı hale hiçbir zaman ulaşamaz. Gözle görülmeyen atomların, tüm evrendeki nesnelerin tamamını nasıl oluşturduklarını öğrenen ve bunun üzerinde akıl ve vicdan ile düşünen her insan, Rabbimiz'in sonsuz kudretini, aklını ve benzersiz yaratışını görecek, Allah ' ın gücü karşısındaki aczini anlayarak boyun eğecektir. Allah'ın herşeye hakim olduğu bir ayette şöyle haber verilmektedir:

    "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır." (Enam Suresi, 59)

    21 Şubat 2011 Pazartesi

    İncil'de, Evrim Teorisine İnanarak Hayvanları Putlaştıranların Akılsızlıkları Bildirilmektedir

    İncil'de, Evrim Teorisine İnanarak Hayvanları Putlaştıranların Akılsızlıkları BildirilmektedirEvrim teorisi, Yaratılış gerçeğini inkar eden, tüm canlılığın başıboş tesadüfler sonucunda ortaya çıktığını iddia eden sapkın bir ideolojidir. Evrim teorisini savunanlar, canlılığın bir tesadüfler zinciri ile oluştuğu iddiasındadırlar. Darwin'in yazılarının özü budur ve onu izleyen tüm Darwinistler temelde aynı iddiaya sahip çıkmaktadırlar. Dolayısıyla Allah’a kalpten inanan bir insanın, evrim ve Yaratılışın birbirinin tam olarak zıttı olan iki görüş olduğunu açıkça görmesi ve kabul etmesi gerekmektedir. Evrim bilinçsiz ve kör tesadüflerin gücüne inanırken, Yaratılış sonsuz bir Aklın, yani Allah’ın mutlak gücünü gözler önüne sermektedir.

    Evrim teorisi bilimsel bir gerçek değildir, bilimin tüm alanları tarafından yalanlanmıştır ve ilahi dinlerin Yaratılış hakkındaki açıklamaları ile tamamen çelişir.Bu teori, Kuran’da açıkça yalanlanmıştır ve Kuran’ın bizlere bildirdiği Yaratılış gerçeği ile kesin olarak bağdaşmamaktadır. Aynı gerçek, İncil’de de açıkça ifade edilir. İncil’de Allah’ın sınırsız gücü ve buna karşılık insanların düştükleri yanılgı açıkça haber verilmiştir.

    <İ>Allah’ı bildikleri halde O’nu yüceltmediler O’na şükretmediler. Ama düşüncelerinde budalalığa düştüler. Anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. Akıllı olduklarını iddia ederken akılsız olup çıktılar. ÖLÜMSÜZ ALLAH’'IN YÜCELİĞİ YERİNE ÖLÜMLÜ İNSANA, KUŞLARA, DÖRT AYAKLILARA VE SÜRÜNGENLERE BENZEYEN PUTLARI YEĞLEDİLER. Onlar Allah ile ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradanın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır. Amin(Pavlus’un Romalılara Mektubu, 1/18-23)

    Görüldüğü gibi İncil’de Allah’ın sınırsız gücünü hakkıyla takdir edemeyenlerin, evrim yalanına inanarak hayvanları putlaştıranların akılsızlıkları açıkça bildirilmiştir.

    Evrim teorisi, canlıların mutasyonların etkisiyle sözde gelişim göstererek başka başka canlılara dönüştüğünü iddia eder. Türlerin birbirlerine dönüşümü ise, evrim teorisine göre, yavaş yavaş ve kademe kademe olmuştur. Dolayısıyla, bu iddiaya göre iki canlı türü arasındaki geçiş dönemini yansıtan ve her iki türden bazı özellikler taşıyan birtakım hayali ara canlıların yaşamış olması zorunludur. Örneğin, evrimci iddiaya göre balıklar karaya çıkıp sürüngenlere dönüşene kadar mutlaka yarı solungaçlı yarı akciğerli, yarı yüzgeçli yarı ayaklı türden bazı canlıların milyonlarca yıl boyunca yaşamış olmaları gerekir. Evrimciler, geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu hayali canlılara "ara geçiş formu" adını verirler. Ancak, bugüne kadar fosil kayıtlarında TEK BİR ARA GEÇİŞ FORMU FOSİLİNE DAHİ RASTLANMAMIŞTIR.

    İncil’de geçen “ÖLÜMSÜZ ALLAH’'IN YÜCELİĞİ YERİNE ÖLÜMLÜ İNSANA, KUŞLARA, DÖRT AYAKLILARA VE SÜRÜNGENLERE BENZEYEN PUTLARI YEĞLEDİLER” ifadesi ile Darwinistlerin “arageçiş formu” ismini verdikleri bu hayali canlıların varlığına inanarak, Allah’ın Yaratışındaki benzersizliği, Yüce Rabbimiz’in üstün ve kusursuz Yaratma gücünü ve sonsuz ilmini inkar ediyor olmalarına işaret ediliyor olabilir. Doğrusunu Allah bilir. Oysa göklerin, yeryüzünün ve tüm canlı varlıkların incelenmesi ile ortaya çıkan her detay Allah'ın büyük güç ve kudretinin birer delili niteliğindedir. Her şeyin Yaratıcısı ve Sahibi Allah’tır. İncil’de bu gerçek şöyle bildirilmektedir:

    Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratılmıştır. Her şeyden önce var olan O'dur ve her şey varlığını O'nda sürdürmektedir. (Pavlus’un Koloselilere Mektubu, 1/15-17)

    Yüce Allah, İncil’e uyan Hristiyanlara da evrim teorisinin tehlikesini haber vermiş, onları bu büyük aldatmaca ve tehlikeden sakındırmıştır. Evrim teorisinin geçerliliğine inanmak, pek çok kişinin sandığı gibi zararsız değildir. Darwinist ve materyalist ideoloji, temelindeki sapkın fikirler, getirdiği ateizm anlayışı ile, 150 yıldır süren yozlaşmanın, dejenerasyonun, sapkınlığın, ırkçı katliam ve soykırımların ve hatta 350 milyon kişinin katledilmesine ve şehit edilmesine sebep olan iki büyük dünya savaşının en başlıca sebebidir. Bu anlayışa destekçi olmak, samimi dindar insanların asla kabul etmemeleri gereken bir durumdur.

    Samimi Hristiyanlar, İncil’de işaret edilen bu tehlikeyi görerek, Darwinizm’in tehlikeli boyutlarının farkına varmalı, bu zararlı ideolojiye karşı fikri mücadele içinde olmalı ve ideolojinin etki alanını yok etmelidirler. Darwinizm’in, Allah inancına karşı geliştirilmiş tarihin en büyük bilim sahtekarlığı olduğunu görmeli ve kitlelere şaşırtıcı şekilde yayılmış olan bu belaya karşı keskin ve kararlı bir tutum takınmalıdırlar. Kuşkusuz batıl, her zaman çürüyüp yok olmaya mahkumdur. İnsanlık için büyük tehlikeler barındıran Darwinizm de, Rabbimiz’in vaadi gereği bu sonla mutlaka karşılaşacaktır. Buna vesile olacak olanlar ise, Allah’ın izni ile dünya üzerindeki samimi dindarlar olacaktır. Yüce Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:

    İşte böyle; çünkü Allah, hakkın ta Kendisi'dir. O'nun dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah, yücedir, büyüktür.(Hac Suresi, 62)

    Dini Akılcı, Vicdani ve İman Hakikatlerine Dayalı Bir Üslupla Anlatmanın Önemi

    Dini Akılcı, Vicdani ve İman Hakikatlerine Dayalı Bir Üslupla Anlatmanın Önemiİnsanlara Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmak, İslam ahlakının güzelliklerine davet etmek her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur. Ancak bu sorumluluğu yerine getirirken, Allah'ın Kuran'da bildirdiği yolun izlenmesi çok önemlidir. Allah'ın bildirdiği, Peygamberimiz (sav)'in uyguladığı yolun dışında kendi akıl ve mantığına göre bir yol izleyen kişi, dini anlatmakta başarılı olamayacağı gibi, pek çok insanın dinden uzaklaşmasına da sebep olabilir. 

    Kuran'ın birçok ayetinde insanların Allah'ın yarattıkları üzerinde düşünmeleri gerektiği bildirilmiştir. İnsanlar göğün ve yerin yaratılışı, meyveler, bitkiler, denizler, hayvanlar, kendi bedenleri kısaca etraflarında gördükleri herşey üzerinde düşünmeye davet edilmişlerdir. Örneğin Al-i İmran Suresi'nin 191. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: 

    Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." 

    Dolayısıyla Kuran'da bilim övülmekte ve bilimin Allah'ın sanatını öğrenme yollarından biri olduğu haber verilmektedir. Müslümanların Allah'ın gösterdiği bu yolu, dini tebliğ ederlerken de en verimli şekilde kullanmaları çok önemlidir. Bilimin ve teknolojinin çok geliştiği ve insanların bilgiye ulaşmalarının çok kolay olduğu bu yüzyılda, insanlara sunulan bilgilerin bilimsel bulgularla ve delillerle desteklenmesi, tahkiki yani hakiki ve gerçek imanın sağlanmasında önemli bir vesiledir. Bilimin tüm dallarının yaratılışı açıkça gözler önüne serdiği bu çağda, bilimi kullanmamak ve hatta akla ve mantığa aykırı, cahilce izahlar yaparak dini anlatmaya çalışmak ise son derece yanlış bir tutumdur. 

    "Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz"(Fussilet Suresi, 53) ayetinin tam tecelli ettiği bu yüzyılda, genetik, mikrobiyoloji, paleontoloji, jeoloji, astronomi gibi sayısız bilim dalı insanlara hem kendi bedenlerinde hem de dışarıda Allah'ın yaratılış delillerini, eşsiz sanatını mükemmel şekilde göstermiştir. Bilim, Allah'ın Müslümanlara verdiği bir nimet, dini tebliğ etmelerinde kullanmaları için yarattığı ilmi bir silahtır. Bu gücün çok iyi kullanılması, İslam ahlakının dünyaya yayılmasında önemli bir rol oynamaktadır. İşte bu nedenle iman hakikatlerine dayalı bir din anlatımı Allah'ın izniyle çok etkili ve başarılı olacak bir yoldur. 

    Ancak iman hakikatlerinin anlatımından önce, insanların akıllarını kapayan, önyargılara kapılmalarına sebep olan ve kendilerini anlatılanları açık bir şuurla dinlemelerini engelleyen batıl inançlarının, yani putlarının ortadan kaldırılması çok önemlidir. Allah Kuran'da Hz. İbrahim (as)'ın devrindeki tüm putları kırdığını haber vermektedir. Hz. Musa (as) da, kavminden bazı kimselerin edindiği putu paramparça etmiş, küllerini de denize savurmuştur. Bu kıssalar, işari manada Müslümanların da yaşadığı çağda devrin putunu ilmen yerle bir etmeleri gerektiğini göstermektedir. Bu devrin, insanları Allah'tan ve İslam ahlakından uzaklaştıran en büyük putu ise Darwinizm'dir. İnsanların büyük kısmının Allah'ın varlığını ve birliğini anlamalarına engel olan Darwinizm'in bilimsel delillerle geçersizliğinin ortaya konulması, ilmi hiçbir kıymetinin olmadığının ispatlanması ve bunun akılcı, mantıklı ve bilimsel bir üslupla gerçekleştirilmesi, insanların şuurlarının kapanmasına sebep olan önemli bir engelin ortadan kaldırılmasına vesile olacaktır. Darwinizmin geçersiz olduğunu gören, yıllarca sahte bir ideolojiyle aldatıldığını kavrayan bir insan doğal olarak doğrunun arayışı içinde olacaktır. Bu arayışı sırasında evrendeki kusursuz dengeyi, canlılardaki mükemmel sistemleri, kendi bedeninde tek bir hücresinin içinde dahi muazzam bir alem olduğunu öğrenen bir kişi, tüm bunların üstün güç ve kudret sahibi bir Yaratıcı'nın, yani Allah'ın eseri olduğunu kolaylıkla anlayacaktır. Allah'ın sanatını gören, Allah'ın yaratışındaki mükemmeliği kavrayan bir insanın Allah'a hakkel yakin iman edeceği, bu imanın gereği olarak din ahlakını en mükemmel şekilde yaşayacağı açıktır. 

    Tüm bu açık gerçeklere rağmen bir kısım insanların hurafevari anlatımlarla, akla ve mantığa aykırı bilgiler sunarak, İslam'ı tebliğ etmeye kalkışması ise, insanların bilinç altına dinin inanılması ve yaşanması mümkün olmayan bir sistem olduğu telkinini verecektir. Bu da insanların büyük kısmının Allah'tan ve dinden uzak durmalarının en önemli sebeplerinden biridir. Bu nedenledir ki, tüm Müslümanların dini tebliğ ederken akılcı, nezih, saygılı bir üslupla, iman hakikatlerine ve bilime dayalı bir şekilde tebliğ yapmaları gerekir. İslam böyle tebliğ edildiğinde ve Allah'ın Kuran'da bildirdiği, Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı şekilde yaşandığında, hiç şüphe yok insanlar akın akın Allah'ın dinine girecekler ve İslam ahlakı çok kısa sürede tüm dünyaya hakim olacaktır.

    Adnan Oktar'ın Gaziantep Olay TV'deki canlı sohbeti 19 Şubat 2011 Saat 0...

    20 Şubat 2011 Pazar

    Allah'a Karşı Derin Bir Saygı Samimi İmanın Önemli Alametlerindendir


    Allah'a Karşı Derin Bir Saygı Samimi İmanın Önemli AlametlerindendirAllah'a, dine, Kuran'a, Peygamber (sav)'e, meleklere, mukaddesata ve tüm manevi değerlerimize karşı içten bir saygı samimi imanın önemli alametlerinden biridir. Allah, Kuran'da Peygamberlerin ve salih müminlerin saygı dolu bir korku ile Allah'tan korktuklarını, haşyetle Allah'ı andıklarını, kalplerinin Allah korkusuyla yumaşadığını, derin korkuları vesilesiyle sağlam ve kamil bir imana sahip olduklarını haber vermiştir. Dolayısıyla tüm Müslümanların Allah'ı anarken, Peygamberimiz (sav) ve tüm Peygamberlerden bahsederken, dini konular hakkında konuşurken son derece titiz ve özenli olmaları gerekir.

    Allah'a karşı saygıya uygun olmayan bir üslup hem kişinin ahirette büyük bir sorumluluk yüklenmesine, hem de kendisini dinleyen zayıf imanlı veya imanı bilmeyen kimselerin olumsuz etkilenmesine sebep olacaktır. Her Müslümanın böyle bir konuma düşmekten şiddetle sakınması gerekir.

    MÜMİNLERİN ALLAH'A DERİN SAYGILARI

    Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden DOLAYI SAYGIYLA KORKANLAR.
    (Müminun Suresi, 57)

    Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. RABLERİNDEN İÇLERİ SAYGI İLE TİTRER, kötü hesaptan korkarlar. (Rad Suresi, 21)

    Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) BİR HAŞYET İÇİNDEDİRLER ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.' (Enbiya Suresi, 49)

    Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Biz'e dua ederlerdi. BİZ'E DERİN SAYGI GÖSTERİRLERDİ. (Enbiya Suresi, 90)

    Şayet Biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu ALLAH KORKUSUNDAN SAYGI İLE BAŞ EĞMİŞ, PARÇA PARÇA OLMUŞ GÖRÜRDÜN. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz. (Haşr Suresi, 21)

    İman edenlerin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri İÇİN KALPLERİNİN 'SAYGI VE KORKU İLE YUMUŞAMASI' ZAMANI gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı. (Hadid Suresi, 16)

    Ki Allah'a ve Resûlü’ne iman etmeniz, O’nu savunup-desteklemeniz, O’NU EN İÇTEN BİR SAYGIYLA-YÜCELTMENİZ ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için. (Fetih Suresi, 9)

    Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, SAYGIYLA (ALLAH'TAN) KORKAN ERKEKLER VE SAYGIYLA (ALLAH'TAN) KORKAN KADINLAR, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzap Suresi, 35)

    Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -ALLAH'A DERİN SAYGI GÖSTERENLER OLARAK- İNANANLAR VARDIR. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)

    Dünyadayken, Allah ve İslam hakkında saygıya uygun konuşmalar yapmayanlar, kendilerince alaycı bir üslup kullananlar, insanların Allah'a olan saygı ve sevgisini zayıflatacak bir tavır içinde olanlar, ahirette Allah'ın huzuruna çıktıklarında bunların hiçbirini yapmayacaklar ve yaptıklarından dolayı da derin bir pişmanlık yaşayacaklardır.

    KAFİRLERİN VE MÜNAFIKLARIN ALLAH’IN HUZURUNDAKİ YÜZ İFADELERİ VE KONUŞMA ÜSLUPLARI

    O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar.Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin. O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
     (Taha Suresi, 108-109)

    Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)

    "Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir." (Lokman Suresi, 19)

    Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün...Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gün." (Kamer Suresi, 6-8)

    Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 43)

    (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43)

    (Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. (Hud Suresi, 105)

    Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulun duracağız. (Meryem Suresi, 68)

    Hz. İsa (as)'a Kurulan Tuzak, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı Diri Olarak Kendi Katına Almasıyla Bozulmuştur

    Hz. İsa (as)'a Kurulan Tuzak, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı Diri Olarak Kendi Katına Almasıyla BozulmuşturNitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." ONLAR (İNANMAYANLAR) BİR DÜZEN KURDULAR. ALLAH DA (BUNA KARŞILIK) BİR DÜZEN KURDU. ALLAH, DÜZEN KURUCULARIN EN HAYIRLISIDIR. (Al-i İmran Suresi, 52-54)

    Bazı kimselerin iddialarına göre, Allah, Hz. İsa (as)'ın canını inkarcılar kendisine ulaşmadan önce almıştır ve Hz. İsa (as) ölmüştür. Halbuki Kuran'daki ilgili ayetler bu iddianın doğru olmadığını açıkça göstermektedir.

    Üstelik bu son derece yanlış bir mantıktır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: üç kişinin düşman oldukları birini öldürmeyi planladıklarını düşünelim. Bu kişiye pusu kurup, öldürmeyi planlamış olsunlar. Ve öldürmeyi düşündükleri insanın, daha pusu yerine gelmeden henüz yolda iken kalp krizinden öldüğünü varsayalım. Bu durumda pusuyu kuran kişiler her halükarda hedeflerine ulaştıklarını düşünerek sevince kapılacaklardır. Ya da düşman olduğu bir kişiyi öldürmek amacıyla onun evine giden birini düşünelim.

    Karşı tarafın kavga esnasında kendisine atılan yumruklardan değil de balkondan düşerek öldüğünü kabul edelim. Söz konusu kişinin ölmüş olması, bu insan için istediği neticeyi elde etmesi anlamına gelecektir. Benzer bir örnek Hz. İsa (as)'ın durumu için de düşünülebilir. İnkarcılar Hz. İsa (as) aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa (as)'ın ölmesidir. Oysa Allah, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulacağını bildirmiştir. Eğer Hz. İsa (as)'ın ölümü herhangi bir şekilde gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın onların istediği gibi neticelenmesi anlamına gelir, ki bu mümkün değildir. Hz. İsa (as), hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir. Eğer böyle bir durum gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da bildirilirdi. Oysa Hz. İsa (as) Allah Katına yükseltilmiştir. Allah'ın emri ile ikinci kez yeryüzüne gelecek, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Ve Hz. İsa (as)'ın ölümü, ikinci kez dünyaya geldikten ve bir süre yaşadıktan sonra olacaktır.

    Bazı kimseler ise, Hz. İsa (as)'ın inkarcıların kurduğu tuzaktan korunduğunu ancak bir müddet yaşadıktan sonra öldüğünü öne sürmektedirler. Bu iddia, hiçbir makul dayanağı olmadığı gibi, pek çok cevapsız soruyu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu kimselerin bu sorulara mantıklı bir açıklama getirebilmeleri mümkün değildir. Hz. İsa (as) yaşadığı dönemde, Allah'ın takdiriyle, aniden kaybolmuş, kendisini bir daha gören ve kendisiyle konuşan olmamıştır. Bu olağanüstü bir durumdur. Eğer, bu kişilerin öne sürdüğü gibi Hz. İsa (as) bir müddet daha yaşadıysa, bu takdirde kendisini görenlerin, onunla konuşup sohbet edenlerin tanıklıklarının olması gerekir. Ama böyle bir bilgi yoktur. Halk arasına hiç karışmadan, tek bir kişiyle bile görüşmeden, hiç kimseyle konuşmadan, kimseye tebliğ yapmadan yaşamış olmasının mümkün olamayacağı açıktır.

    Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa (as) ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya açıklamaların benzeri diğer peygamberler için bildirilmemiştir. Hiçbir peygamberin ölümü anlatılırken teveffi kelimesi kullanılmamıştır. Hiçbir peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) şeklinde üç İlahi kitabın da kendisine öğretildiği bildirilmemiştir. Hiçbir peygamber için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi, 61) buyrulmamıştır. Hiçbir peygamber için Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesi anlamında bir yükseltilmeden haber verilmemiştir. Hiçbir peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri söylenmemiştir. Hiçbir peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı bildirilmemiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Hz. İsa (as) için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere uygun olarak Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya geleceğini gösteren önemli delillerdir.

    Kuran'ın pek çok ayetinde, inkar edenlerin tuzaklarının hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacağı, bu tuzakların yerle bir edilmesinin Allah'ın sünnetinin bir gereği olduğu haber verilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

    Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)

    … Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)

    Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)

    Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)

    1. ONU KESİN OLARAK ÖLDÜRMEDİLER; ALLAH ONU KENDİNE YÜKSELTTİ

    .... ONU KESİN OLARAK ÖLDÜRMEDİLER (MA KATELEHU). BİLAKİS (BEL); ALLAH ONU KENDİNE YÜKSELTTİ. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157- 158)

    "... Onu öldürmediler, bilakis (bel) Allah onu Kendine yükseltti..."ifadesinde ÖLÜMÜN TAM TERSİ OLAN CANLILIĞA işaret edilmektedir.

    Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de şu yorumda bulunmaktadır:


    Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis (aksine) şeklinde tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden önceki cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. Ölümün karşıtı canlılıktır. Dilbilgisi kuralları bunu gerektirmektedir.ŞAYET BİZ ""HZ. İSA NORMAL OLARAK VEFAT ETMİŞTİR" DESEK BU KAİDEYE TERS DÜŞMÜŞ OLURUZ. Zira bu takdirde bel edatından sonra gelen ref, edattan önce gelen aynı zamanda olumsuz bir cümle olan öldürme ve asma fiillerine ters olmaz.

    Said Ramazan el-Buti'nin İslam Akaidi adlı eserinde ise aynı konu şu şekilde açıklanmıştır:

    Mesela, Arap bir adamın "Ben aç değilim, aksine yan yatıyorum." demesi doğru bir cümle değildir. Aynı şekilde, "Halid ölmedi, aksine o iyi bir adamdır" cümlesi de öğeleri bakımından kopuktur. Düzgün olanı ise, "Halid ölmedi, aksine yaşıyor" biçiminde gelir... 'Bel' edatı, önceki söz ile sonraki söz arasında bir aykırılık ifade eder. Yani 'bel' kendisinden önce geçmiş bir hükmü iptal eder.

    2. AL-İ İMRAN SURESİ'NİN 55. AYETİNDE DE ALLAH HZ. İSA (AS)'I İNKAR EDENLERDEN TEMİZLEYECEĞİNİ HABER VERMİŞTİR.

    Bu temizlenme de Hz. İsa (as)'ın ölmeden ve öldürülmeden, bedeniyle ve ruhuyla birlikte Allah Katına yükseltilmesiyle tecelli etmiştir:


    ... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), SENİ İNKAR EDENLERDEN TEMİZLEYECEĞİM (MUTAHHİRUKE)ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim... 
    (Al-i İmran Suresi, 55)

    Ayetin Arapçasında geçen "mutahhiruke" kelimesinin kökü "tahara" kelimesidir ve sözlük anlamı; temiz olmaktır. İslam alimlerine göre ayetin tefsiri; "Seni alıyorum, Katıma yükseltiyorum ve SENİ KAFİR VE FACİRLERLE KİRLENMİŞ OLAN BU ORTAMDAN UZAKLAŞTIRIYORUM" şeklindedir. Buna göre Allah'ın Hz. İsa (as)'ı inkar edenlerden temizlemesi; Hz. İsa (as)'ı öldürmek için kurulan tuzakların bozulması ve inkarcıların bu hedeflerine ulaşamamaları, yani Hz. İsa (as)'ın diri olarak Allah Katına yükseltilmesi anlamına gelmektedir.

    3. ALLAH ÜSTÜN VE GÜÇLÜDÜR, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR

    ...Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). Bilakis (bel); Allah onu kendine yükseltti. ALLAH ÜSTÜN VE GÜÇLÜDÜR, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR.
     (Nisa Suresi, 157- 158)

    Ayetlerde dikkat çekilen bir başka husus da, ayetin (Nisa Suresi, 158) son kısmında yer alan "Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir"ifadesidir.

    İslam alimleri, bu sözlerin ALLAH'IN GÜÇ VE HİKMETİNİ GÖSTEREN OLAĞANÜSTÜ BİR OLAY SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA BİLDİRİLDİĞİNİ BELİRTEREK, buradaki ifadelerin mucizevi bir duruma işaret ettiğini söylemişlerdir.

    Örneğin Fahruddin Razi, bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır:


    Allahu Teala ayetin sonunda, "Allah Aziz ve Hakim'dir" buyurmuştur. Buradaki izzetten maksat kudretinin, hikmetten maksat da ilminin kemali ve mükemmelliğidir. İşte böylece Cenab-ı Hak bu buyruğu ile Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesinin, her ne kadar bir beşere imkansız dahi gelse, bunun Kendi kudretine ve hikmetine nispetle imkansız olmayacağına işaret etmiştir. Bunun bir benzeri de O'nun "... kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götüren O (Allah) münezzehtir."(İsra Suresi, 1) ayetidir. Çünkü İsra her ne kadar Hz. Muhammed (sav)'in kudretine nispetle imkansız ise de, Hak Subhanehu'nun kudretine nispetle çok kolaydır.

    19 Şubat 2011 Cumartesi

    Adnan Oktar'ın Samsun Aks TV'deki canlı sohbeti 17 Şubat 2011 Saat 00:30

    Doğu Türkistan'daki Yeni Gelişmeler Sevindiricidir. Gerçek Huzur İse, Çin'in Darwinist Zihniyeti Tamamen Bırakması İle Mümkün Olur

    Doğu Türkistan'daki Yeni Gelişmeler Sevindiricidir. Gerçek Huzur İse, Çin'in Darwinist Zihniyeti Tamamen Bırakması İle Mümkün OlurGeçtiğimiz yüzyıl boyunca Darwinist pagan dininin yıkıcı etkisi; iki korkunç dünya savaşının yaşanmasına, ülkelerin birbirlerini sömürgeleştirmelerine, soykırımlara, cinayetlere, katliamlara ve tüm bunlar sonucunda da 350 milyondan fazla insanın katledilmesine ve şehit edilmesine yol açmıştır. Bu sapkın sistem, milyonlarca insanın aç kalmasına, yurtlarından çıkarılmalarına, savaş, korku ve zulüm içinde yaşamalarına sebep olmuştur. 20. yüzyılın Darwinist, komünist, faşist liderlerinin, kan dökücü diktatörlerinin fikri dayanağı Darwinizm olmuştur. Darwinizm, içinde bulunduğumuz ahir zamanın en sapkın ve tehlikeli deccali sistemidir.

    O karanlık dönemde pek çok ülke gibi Çin de, sahtekarca ortaya atılan ve şaşırtıcı şekilde kitlelere dayatma yoluyla kabul ettirilen Darwinist sistemin en fazla etkilediği ülkelerden biri olmuştur. Komünist sistemin ülkeye hakim olmasının ardından zulüm sistemi başlamış, insanlar insan olarak görülmez olmuş, insani değerlerin çok büyük bir bölümü yok olmuştur.

    Allah inancını kendi toplumları için bir tehlike gibi gören (Allah’ı tenzih ederiz) ülkelerin çok büyük bir kısmı, hatalarını görüp bu ürkütücü sistemden vazgeçerken, Çin, bu batıl sistemi ısrarla devam ettiren milletlerden biri olmuş ve bunun acısını yıllarca en şiddetli şekilde hissetmiştir. Çin’in günümüze kadar yaşadığı ve yaşattığı zulmün tek kaynağı, son iki yüzyılın deccali sistemi olan Darwinizm’e gösterilen körü körüne bağlılıktır.

    Çin Hükümeti’nin Doğu Türkistan halkına yönelik yeni girişimleri sevindiricidir

    Darwinizm’in getirdiği büyük zulmün altında yıllarca ezilen Çin, umarız ki bu dehşet verici belanın olumsuz etkilerini görmeye başlamıştır. Yakın zamanda Doğu Türkistan’daki değerli ve mazlum kardeşlerimize yapılan acımasız katliamların, büyük zulmün delilleri çeşitli görüntüler ve belgelerle sitemizde yer almıştı. Hemen arkasından söz konusu görüntülerle birlikte Doğu Türkistan’daki zulmün durdurulması gerektiğine dair dilekçelerimiz Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler de dahil olmak üzere dünyada 1000’E YAKIN KURUM VE KURULUŞA ulaştırıldı. Sayın Adnan Oktar’ı ve çeşitli BAV üyelerini Çin Halk Cumhuriyeti’ne davet eden ÇİN ELÇİLİĞİNE TARAFIMIZDAN GÖNDERİLEN BİR MEKTUP ile de, kendileri tarafından yapılan davete icabet edilebileceği belirtilmiş, fakat bu ziyaret sırasında DOĞU TÜRKİSTAN HALKININ YAŞADIKLARI YERLERİN, DOĞU TÜRKİSTAN SOKAKLARININ, KARAKOLLARIN VE HAPİSHANELERİN ALT KATLARININ GÖSTERİLMESİ VE BİR HEYET DAHİLİNDE BURALARIN TETKİK EDİLMESİ isteminde bulunulmuştu.

    Bütün bu gelişmelerin ardından ÇİN HÜKÜMETİ, DOĞU TÜRKİSTAN HALKINA YÖNELİK CİDDİ BİR TAVIR DEĞİŞİKLİĞİNE YÖNELMİŞTİR. Birkaç ay içinde CADDELER YENİDEN YAPILANDIRILMAYA, SOKAKLAR YENİLENMEYE, ÇİN POLİSİ UYGURLU VATANDAŞLARIMIZA ÇOK İYİ DAVRANMAYA başlamıştır. YENİ BİNALARIN YAPIMINA BAŞLANMIŞ VE UYGURLU VATANDAŞLARIMIZA ÜCRETSİZ DAİRELER TAHSİS EDİLMİŞTİR. Bütün bunlar yalnızca BİRKAÇ AYLIK KISA BİR SÜRE İÇİNDE gerçekleşmiştir. Bunlar gerçekten çok sevindirici gelişmelerdir. Çin hükümetinin bu konuda duyarlı davranması, taleplerimize kulak vermesi ve mazlum ve güzel ahlaklı Uygurlu vatandaşlarımızı koruma altına alması gerçekten de takdir edilecek bir duyarlılıktır.

    Gizli cinayetlerin, kayıpların ve Darwinist zihniyetten kaynaklanan zulmün de tamamen sona ermesi gerekmektedir

    Bütün bu gelişmelere rağmen Doğu Türkistan topraklarında yaşanan zulmün tamamen bitmemiş olduğu da bir gerçektir. Uygur halkı, devamlı şekilde KAYBOLAN VATANDAŞLARININ AKIBETİNİ HALA BİLEMEMEKTEDİR. Uzun zamandır bir kısım Çin fanatikleri, Uygurlu vatandaşlarımızı evlerinden alıp götürmekte ve sonrasında bu insanlarımızın AKIBETLERİ BELLİ OLMAMAKTA, KENDİLERİNDEN HABER ALINAMAMAKTADIR. Vatandaşlarımız konu ile ilgili hiçbir merciye şikayette bulunamamakta, bir sonuç alamamaktadırlar. Çin’de eskiden beri bilinen bu yöntem, henüz tümüyle terk edilmiş değildir. Çin hükümetinin ülkede her türlü zulmü durdurması, bu kirli yöntemlerin de terk edilmesi çok önemli bir gerekliliktir. İnsanlarımızın o topraklarda kayıplara karışmaları, sessizce ortadan yok olmaları henüz tam anlamıyla dinmediği anlaşılan bu büyük zulmün bir parçasıdır. Derhal bu konuda gerekli tedbirlerin alınması ve bu konuya en elzem şekilde çözüm bulunması gerekmektedir.

    Çin halkının da bolluk, bereket, mutluluk ve neşe içinde olması bizim de isteğimizdir

    Doğu Türkistan’da yaşanan sevindirici gelişmeler, Çin’in Darwinizm batağından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığının, yenilik ve değişim isteği içinde olduğunun önemli bir göstergesidir. Fakat halen devam eden zulüm haberleri, orada halen Darwinist zihniyeti ayakta tutmaya çalışan birtakım kişilerin olduğunu göstermektedir. İşte bu sebeple Çin hükümetinin ve Çin halkının, üzerlerindeki Darwinizm ve komünizm belasından kurtulmaya çabalamaları şarttır.

    Doğu Türkistan vatandaşları gibi, Çin’in kendi halkı da yıllar boyunca zulüm çekmiştir. Dikta yoluyla esaret altında yaşamanın yorgunluğu ve sıkıntısı devam etmektedir. Fikir ve bilgi yoluyla değil de, diktatörlük idaresi altında zorbaca ikna edilmeye çalışılmış, bu sebeple bazıları nefret ve kin duyguları geliştirmiş, büyük bir kısmı da yaşama amacını bilmeden hayatına devam etmiştir. Çin halkının büyük bir çoğunluğu işte bu yüzden neşesini, sevgisini, üreticiliğini, sanat zevkini, sevecenliğini kaybetmiş insanlardan oluşmaktadır. Esareti kabul etmemekte, fakat Darwinist-komünist sistem içinde buna mecbur olmaktadırlar. Asık suratlı ve mutsuz yaşamakta, tüm yaşam amaçlarını terk etmiş olarak hayatlarını sürdürmektedirler.

    Çin hükümeti zaman zaman kendi halkının moralini düzeltebilmek, neşelerini yerine getirebilmek, mutsuzluklarını giderebilmek için girişimlerde ve etkinliklerde bulunmaktadır. Hükümet, halkın bu çaba sonucunda yıllardır köklenmiş mutsuzluktan sıyrılıp yüzü güler hale geleceğini ummaktadır. Oysa ÇİN HALKINI MUTSUZ EDEN ŞEY, DİNSİZLİKTİR, ATEİZM BELASIDIR, DARWİNİST VEBASININ BATAĞINDA OLMALARIDIR.

    Çin halkının mutlu ve ümitvar olması, yaşam sevinci ile dolması, asık yüzlerinin canlanıp parlaması ancak Allah inancı ile mümkün olabilir

    Çin halkını mutlu edebilecek, onların morallerini düzeltecek, onlara yaşama sevinci, rahatlık ve umut getirecek olan tek şey ALLAH İNANCIDIR. Çin hükümeti şimdiye dek, özellikle 2. Dünya savaşındaki komünist yöneticilerin lideri konumundaki Karl Marx’ın fikirleriyle hareket etmiştir (Allah’ı ve İslam dinini tenzih ederiz). Oysa 2. Dünya Savaşına zemin hazırlayan bu sapkın fikirler, dünyayı bozguna götürmek ve helake uğratmak isteyen söz konusu Darwinist zihniyetin bir hezeyanıdır. Bu mantıkla hareket eden toplumların tamamı, gerçekten de büyük zorluklar yaşamış, yıllar boyunca mutsuz olmuş ve zulüm görmüşlerdir.

    Allah inancı toplumların mutluluğu, umudu, neşesi, güvencesi, rahatlığı ve huzurunun kaynağıdır. Allah inancı dışında hiçbir şey toplumlara gerçek neşeyi ve mutluluğu sağlayamaz. Allah inancı dışında hiçbir şey gerçek sanatı, sevgiyi, dostluğu, merhameti, vefayı, huzuru ve sevinci gerçek anlamda oluşturamaz. Dolayısıyla Çin hükümetinin okullarda ateist eğitim verip kendi toplumundan huzur ve mutluluk beklemesi, zahiri yöntemlerle onların morallerini düzeltmeye çalışması boşuna bir çabadır. Çin hükümeti Karl Marx döneminden kalma köhne mantıkları bir kenara bırakmalı ve Allah inancının toplumlara hakim olmasından korkmamalıdır. Allah inancı, Çin’in zannettiğinin aksine toplumları bölen veya bağnazlığa sürükleyen değil, tam tersine toplumları bir araya getiren, onların daha fazla güçlenmelerini, büyümelerini, maddi manevi huzur ve güvenlik içinde yaşamalarını, daha köklü bir millet olmalarını sağlayan en büyük gerekliliktir.

    Çin’in Türk İslam Birliğinin koruması altında güçlü bir devlet olarak yaşaması herkes için büyük bir nimet olur

    Doğu Türkistan halkı da, Çin halkı da birlikte neşe ve sevinç içinde son derece dostane bir yaşam sürebilirler. Ancak bu, yalnızca Çin’in Darwinist zihniyeti terk etmesi ile mümkün olabilir. Kirli Darwinist zihniyeti terk etmiş bir Çin’in büyümesi, gelişmesi bizim için iftihar vesilesidir. Oradaki yüzleri asık insanların neşelenmeleri, huzura kavuşmaları, sanat eserleri meydana getiren, bolluk bereket içinde, ümitvar ve sevecen bir Çin toplumunun oluşması çok güzel olacaktır.

    ÇİN, SAPKIN DARWİNİST MANTIĞIN GETİRDİĞİ YÜZYILLARDIR SÜREN ASILSIZ KORKULARI BİR YANA BIRAKMALIDIR. Çin’i bölmeye, parçalamaya kimsenin niyeti yoktur. Amaç onları da, gelecekte Allah’ın izniyle kurulacak olan Türk İslam Birliği’nin kanatları altına almak ve oradaki halkın rahatlık ve huzur içinde yaşamasını sağlamaktır. Fakat bütün bunların olması için ÇİN’İN ÖNCELİKLE, DOĞU TÜRKİSTAN’DAKİ ZULMÜ TAM ANLAMIYLA ORTADAN KALDIRMASI GEREKMEKTEDİR. Bununla birlikte, Darwinist zihniyetin hakimiyetine ve Darwinist eğitime son vermesi ve YARATILIŞ GERÇEĞİNİN ANLATILARAK, İNSANLARININ ALLAH İNANCINI TANIYIP, ANLAMALARINI SAĞLAMASI GEREKMEKTEDİR. Çin, yıllardır beklediği ve istediği huzuru ve rahatlığı, maddi manevi güç ve bereketi ancak bu şekilde kazanabilecektir.

    Bu Ay Neler Var: İlmi Mercek Sayı 80

    Bu Ay Neler Var: İlmi Mercek Sayı 80İNTERNETTE BU AY:

    www.ittihad1.com

    Hadislerde ve İslam alimlerinin yorumlarında bildirildiğine göre, İttihad-ı İslam'ın yani İslam dünyasının birliğinin sağlanması en büyük farzdır. Bu sitede Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin sözleriyle İttihad-ı İslam’ın önemi konusunda çok geniş bir arşivi inceleyebilirsiniz.

    www.mehdiyet.com

    Asrımızda yaşadığımız ahir zamanda, Türk İslam Birliği yolundaki gelişmeleri ve Mehdiyet alametlerini takip edebileceğiniz, aktüel, dergi, anket, galeri, video, makale ve haber bölümlerinden oluşan, merakla okuyacağınız bu siteyi muhakkak ziyaret etmelisiniz.

    www.risaleara1.com
    www.risaleinurtavizsiz.com
    www.sorularlarisale1.com
    www.risalehaber1.com
    www.risaleinurenstitusu1.com 
    www.risaleinurkulliyati.com 
    www.risaleinurarastirma.com 
    www.risaleinurokuma.com 
    www.risaleinurtastamam.com 

    Üstad Said Nursi Hazretleri, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sayfa 172’de şöyle demiştir:“Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahibleri, yani MEHDİ VE ŞAKİRDLERİ (öğrencileri), Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir ve o tohumlar sünbüllenir.” 

    Sizler için hazırlanmış olan bu geniş çaplı ve detaylı internet sitelerinde, Risale-i Nur Külliyatı’nın tümünü okuyabilecek, Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili bölümlere ulaşabilecek ve Risale-i Nur Külliyatı’nda yapılan değişikliklere sayın Adnan Oktar’ın verdiği cevapları izleyebileceksiniz. Ayrıca, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin vekilleri olan, gerçek Risale-i Nur talebelerinin Hz. Mehdi (a.s.)’ı, ahir zamanı ve İttihad-ı İslam’ı anlattığı videoları beğeniyle seyredeceksiniz.

    BU AY İNTERNETTE EN ÇOK…

    Geçtiğimiz Aralık ayı boyunca,

    www.harunyahya.org
     - 3.112.782 kişi,

    www.harunyahya.com - 1.761.724 kişi, www.harunyahya.net - 784.165 kişi vewww.harunyahya.tv sitesi - 1.893.273 kişi olmak üzere tüm Harun Yahya siteleri toplam 14.531.724 kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

    Ayrıca internet sitelerinden; 1.293.831 adet kitap, 475.813 adet ses kasedi ve 1.982.112 adet film olmak üzere toplam 3.502.882 adet eser ücretsiz olarak indirilmiş ve 1.992.837 makale ve 458.861 güncel yorum, 654.625 yeni bilgi olmak üzere toplam 8.903.832 adet eser incelenmiş ve sadecewww.harunyahya.tv’den 1.997.817 adet film izlenmiştir.

    YABANCI DİLLERDE BAZI HARUN YAHYA ESERLERİ

    Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinden faydalanılarak hazırlanmış 416 Türkçe kısa film olduğunu ve bu filmlerin, 34 adetinin Almanca, 3 adedinin Arapça, 4 adedinin Arnavutça, 18 adedinin Bulgarca, 13 adedinin Endonezyaca, 43 adedinin Fransızca, 156 adedinin İngilizce, 11 adedinin İtalyanca, 25 adedinin Rusça, dillerine çevrildiğini ve diğer dillerle beraber toplam 740 web sitesi olduğunu biliyor muydunuz?

    HARUNYAHYA TELEVİZYONU’NDAN SİZİN İÇİN SEÇTİKLERİMİZ 

    Sayın Adnan Oktar'ın 11 Ocak’ta, İran'dan gelen misafirleriyle Kaçkar TV'deki Mehdiyet ve ahir zaman üzerine gerçekleştirdiği canlı sohbeti ilgiyle izleyeceksiniz.

    Ayrıca geçtiğimiz ay Arzu Yanardağ, Tuğba Ekinci, Şebnem Schaffer, Nadide Sultan, Hatice, Pınar Eliçe gibi tanınmış simalar da Sayın Adnan Oktar’ın canlı yayın sohbetlerine katıldı ve İslamiyet’e olan sevgilerini dile getirdiler.

    Programlara www.harunyahya.tv sitesinden de ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz.

    Paris'te Théatre du Gymnase Marie-Bell'deki Harun Yahya Konferansı

    Paris'te Théatre du Gymnase Marie-Bell'de, 16 Ocak 2011 tarihinde gerçekleşen Harun Yahya Konferansı ve fosil sergisi yoğun ilgi gördü. 800 kişilik salona 1000'den fazla kişi geldi. Sayın Adnan Oktar'ın canlı yayınla bağlandığı konferansta, "Evrim Teorisinin Çöküşü ve Yaratılış Gerçeği" ve "İslam Barış Dinidir" konuları anlatıldı.

    Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 80. sayı (Şubat 2011) 40. sayfada yayınlanmıştır.