30 Temmuz 2011 Cumartesi

Şeytanın ters mantık yöntemi

Şeytanın kirli ve sinsi bir yöntemi vardır: İnsanlara “ters mantık” kullanarak etki etmeye çalışır. Bu yöntemle insanları, din ahlakının tebliğinden, ateizm ile mücadeleden, güzel ahlakın yayılmasından uzaklaştırmaya uğraşır. Bunu yaparken şeytan, kendisine kulak veren kimselere son derece makul görünen gerekçelerle yaklaşır. Şeytanın bu sinsi yöntemine uyanlar için ibadet etmemek, tebliğ yapmamak, Allah için zorluklara göğüs germemek, Allah rızası için yaşamamak ve sapkın inanç sistemlerine karşı mücadele vermemek için gerekçeler, bir başka deyişle bahaneler oldukça fazladır. Şeytanın yöntemi öylesine sinsi, öylesine alçakça ve öylesine aldatıcıdır ki, Allah adına mücadele etme konusunda tereddütte olan insanlar bu bahaneleri kullanmakta bir an olsun tereddüt etmezler. Kimileri kendilerini samimi birer Müslüman olarak gösterir, fakat farkında olarak veya olmayarak şeytanın ters mantığını kendilerine düstur edinirler. Kendilerini öncelikli görür, Allah adına mücadele etmek yerine, insanların nazarındaki itibarlarını koruma peşine düşerler. Allah’ın emirlerini yerine getirme konusunda çekingen davranır, bu yolda çaba gösterenleri ise kendi düştükleri tuzağa çekmeye uğraşırlar. Bu şekilde vicdanlarını rahatlatır, doğru yolda olduklarına dair kanaat getirmeye çalışırlar. Fakat kendi nefisleri de şahittir ki, Allah’ın rızasına uymadıklarından, vicdanları rahat değildir.

Çoğunluğa uymamak iman ve akıl alametidir

Allah dünya hayatının yaratılış amacını Kuran’da Mülk Suresi’nin 2. ayetinde “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı”şeklinde bildirmektedir. Bu gerçeğe göre dünyada istisnasız tüm insanlar imtihan olmaktadırlar. Ancak insanların çok büyük bir bölümü Allah tarafından denenmek amacıyla dünyada bulunduklarını unutarak yaşarlar. Dünya hayatının yüzeysel işlerine dalan,  malı, mülkü, zenginliği ve geçici zevkleri Allah rızasını kazanmak amacıyla kullanmak yerine hayatlarının asıl amacı haline getiren insanlar Allah’ın Kuran’da bildirdiği gerçekleri kavrayamadan kısa ömürlerini tamamlarlar ve gaflet hali içerisinde ölürler. Oysa “asıl hayat” ahiretteki sonsuz hayatımızdır. Dünya hayatı ise yalnızca geçici bir süre bulunduğumuz bir sınav yeridir. Allah Kuran’da insanların büyük bir bölümünün bu gerçekleri görmezden gelerek Allah’ın çağırdığı yoldan uzaklaştıklarını  birçok ayetiyle bizlere haber vermektedir:

20 Temmuz 2011 Çarşamba

''Öğrenciler evrimi öğrenmezlerse doğadaki çeşitliliği de öğrenemezler'' iddiasına cevap

25 Ocak 2011 tarihli NTV evrim programında yer alan söz konusu iddia da Darwinistlerin insanlar üzerinde yapmaya çalıştıkları kitle hipnozunun bir parçasıdır. Darwinistler, “evrim bilimin bir parçasıdır” aldatmacasını yaymak ve bu aldatmacayı kullanıp evrimi okul müfredatlarında sabit kılabilmek için evrimi bilmeyen bir kişinin doğadaki canlılığı da bilmeyeceği gibi bir aldatmaca yayarlar.
Oysa insanları doğadaki olağanüstü yapıları ve muazzam çeşitliliği takdir etmekten ve anlamaktan alıkoyan şey evrimdir. Her şeyin amaçsızca ve tesadüfen var olduğunu telkin eden sahte bir dinin büyüsü altında güzelliklerin farkına varabilmek, bunların olağanüstülüklerini takdir edebilmek imkansızdır. Takdir edilmediği sürece ise bir güzelliği güzellik olarak görebilmek, onu anlamak, ondan etkilenmek ve ona hayranlık duymak ise, kuşkusuz ki mümkün değildir.
Dolayısıyla evrim, yeryüzündeki ihtişamlı ve görkemli çeşitlilik ve güzellikleri görüp anlayıp, insanları onları takdir etmekten uzaklaştıran bir veba gibidir.
Kendisinin bir hayvandan türediğine inanan, boş ve amaçsız bir dünyanın içinde ruhsuz ve gayesiz yaşayan kişilerin, tüm ihtişamına rağmen tesadüfen oluştuğuna, kazaların ve hataların sonucu olduğuna inandığı bir doğadan zevk alması, ondan heyecan duyması, onun güzelliğini takdir edebilmesi imkansızdır. Doğanın güzelliğini övecek olsa, o övgüyü kime yöneltecektir? Bu gibi kişilerin sahte ilahı; şuursuz, amaçsız, başıboş tesadüflerdir. Dolayısıyla evrime inanan bir insanın doğayı görüp ona sevgi yöneltmesi, ondan bir anlam çıkarması imkansızdır.
Doğadaki muhteşemliği anlamak, ancak onun Yaratıcısı olan tüm güzelliklerin tek Sahibi Yüce Allah’ı takdir etmek ile mümkün olur. İnsan, ancak o zaman karşısındaki sanatı takdir edebilir, ona hayranlık duyabilir. Ancak o zaman bu güzelliklerin asıl Sahibi’ni tanıyabilir ve tüm övgüyü Yüce Allah’a yöneltmesi gerektiğini anlar. Bu güzelliklerin yok olmayacağını, en mükemmel ve en güzel hallerinin ahirette sonsuza kadar var olacağını düşünerek sevinç duyar. Güzellik, ancak bu şekilde anlam kazanır ve takdir edilir.
Her varlığı Allah yaratmıştır. Her varlık Allah’ın bilgisi ve koruması dahilindedir. Yeryüzündeki çeşitlilik, Kudret Sahibi Yüce Allah’ın sanatıdır. Her detay Yüce Allah’ı takdir edebilmek için muhteşem güzellikler sergiler. Dolayısıyla doğadaki olağanüstü güzellikleri takdir edip anlamak da, Allah’ı takdir edip anlayanlara yani iman edenlere verilmiş bir ayrıcalıktır.
Sonuç olarak, bir çocuğa evrimin dayatılması, pek çok yönden olduğu gibi bu yönden de ciddi şekilde mahzurludur. Bir çocuğun da doğadaki muhteşemliği görüp anlaması ve takdir edebilmesi, ancak Yüce Allah’ın büyüklüğünü anlayıp takdir edebilmesi ile olur. Allah, ancak Rabbimiz’in üstün Yüceliğini takdir edip anlayanlar ve iman gözüyle bakanlar için yeryüzünde yaratılan her detayda “ayetler” yani deliller olduğunu belirtmiştir:
Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Rad Suresi, 2-4)
Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid suresi, 4)

Müslüman kıyafetine, düşüncesine, inancına göre ayırım yapmadan herkese tebliğ yapmakla sorumludur

Tebliğ yapmak, iyiliği emredip kötülükten men etmek, insanları doğruya davet etmek her Müslümanın yerine getirmesi gereken bir sorumluluktur. Allah  Müslümanları, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermekle sorumlu tuttuğu gibi, tebliğ yapmakla da sorumlu kılmıştır. Ve Müslüman bu sorumluluğu yerine getirirken, karşısındaki kişinin makamına, cinsiyetine, ırkına, konumuna, içinde bulunduğu sosyal çevreye göre ayırım yapamaz. Çünkü Allah Kuran'da, belirli insanlara değil, tüm insanlığa tebliğ yapılmasını emretmiştir. Nitekim peygamberlerin hayatlarını incelediğimizde de, hem devrin önde gelenlerine hem de halkın içinden her türlü insana tebliğ yaptıklarını görürüz.

İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Seyyid Hasan Firuzabadi, ''Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) Bu Yüzyılda Gelecek'' kitabına takdirlerini sunuyor


 

İran'da bu sene, 14-15 Temmuz 2011 tarihlerinde, yedincisi düzenlenen Uluslararası Mehdiyet Konferansı'nda dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda İslam alimi ve İran'dan üst düzey dini ve politik liderler katıldı. Bu konferansa davet edilen Harun Yahya temsilcileri, "Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) Bu Yüzyılda Gelecek" kitabını konferansa katılan üst düzey kişilere hediye ettiler.
Aşağıdaki resimde, konferansa katılan İran İslam Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Seyyid Hasan Firuzabadi,  hayranlığının bir ifadesi olarak Harun Yahya'nın "Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) Bu Yüzyılda Gelecek" adlı kitabını öperken görülüyor. 
Ayetullah Ali Hamaney'e yakınlığı ile bilinen Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Seyyid Hasan Firuzabadi, bu konferansta yaptığı konuşmada, "Günümüz dünyası adalet dağıtan bir Kurtarıcıyı [Hz. Mehdi (as)'ı] heyecanla bekliyor," diye açıkladı ve Hz. Mehdi (as)'ın bir an evvel zuhuru için dua etti. 

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Kambriyen devri, evrim teorisini yıkmak için yeterlidir

Canlılar alemi, biyologlar tarafından bitkiler, hayvanlar, mantarlar gibi temel "alemlere" ayrılır. Bunlar da kendi içlerinde ilk olarak farklı "filum"lara bölünürler. Bu filumlar belirlenirken, her birinin tamamen farklı vücut planlarına sahip oldukları göz önünde bulundurulmuştur. Örneğin artropodlar (eklem bacaklılar) kendilerine has bir filumdur ve filuma dahil edilen tüm canlılar temelde benzer bir vücut planına sahiptir. Chordata olarak adlandırılan filum ise, merkezi bir sinir ağına sahip olan canlıları barındırır. Bizim için tanıdık olan balıklar, kuşlar, sürüngenler, memeliler gibi hayvanların tümü, Chordata'nın bir alt sınıfı olan omurgalılar kategorisine dahildir.
Peki bu farklı canlılar nasıl ortaya çıkmıştır?
Önce evrim teorisinin bu konudaki varsayımını ele alalım. Bilindiği gibi teori, canlılığın tek bir ortak atadan geldiğini ve küçük değişimlerle farklılaştığını öne sürmektedir. Bu durumda, canlılığın, ilk başta birbirine çok benzer ve basit formlarda ortaya çıkmış olması, sonra zamanla gelişip çeşitlenmesi gerekir.
Yani evrim teorisine göre, canlılık tek bir kökten gelen, ancak sonra dallara ayrılan bir ağaç gibi olmalıdır. Nitekim bu varsayım Darwinist kaynaklarda ısrarla vurgulanır ve "hayat ağacı" kavramı sık sık kullanılır. Evrim teorisinin iddiası budur. Peki ama gerçekten böyle mi olmuştur?
Kesinlikle hayır. Aksine, hayvanlar, ilk ortaya çıktıkları dönemden itibaren çok farklı ve kompleks yapılara sahiptirler. Bugün bilinen tüm hayvan filumları, yeryüzünde aynı anda, Kambriyen devri olarak bilinen jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Kambriyen devri, yaşı 530-520 milyon yıl olarak hesaplanan 10 milyon yıllık bir jeolojik dönemdir. Bu devirden önceki fosil kayıtlarında, tek hücreli canlılar ve çok basit birkaç çok hücreli dışında hiçbir canlının izine rastlanmaz. Kambriyen devri gibi son derece kısa bir dönem içinde ise (10 milyon yıl, jeolojik anlamda çok kısa bir zaman dilimidir) bütün hayvan filumları, tek bir eksik bile olmadan bir anda ortaya çıkmışlardır!
Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, denizyıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi çok farklı canlılara aittir. Bu tabakadaki canlıların çoğunda, günümüzdeki örneklerinden hiçbir farkı olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemler, ileri fizyolojik yapılar bulunur. Bu yapılar hem çok kompleks, hem de çok farklıdır. Darwinizm'in dünya çapındaki en önemli eleştirmenlerinden biri olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, paleontolojinin ortaya koyduğu bu gerçeğin, Darwinizm'le olan açık çelişkisini şöyle açıklamaktadır:
Darwinist teori, canlılığın bir tür "giderek genişleyen bir farklılık üçgeni" içinde geliştiğini öngörür. Buna göre canlılık, ilk canlı organizmadan ya da ilk havyan türünden başlayarak, giderek farklılaşmış ve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksek kategorilerini oluşturmuş olmalıdır. Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte başaşağı durduğunu göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda hep birlikte vardır, sonra giderek sayıları azalır.
Philip Johnson'ın belirttiği gibi, filumların kademeli olarak oluşması bir yana, tüm filumlar bir anda var olmuşlar, hatta ilerleyen dönemlerde bazılarının soyu tükenmiştir. Çok farklı canlıların bir anda ve kusursuz şekilde ortaya çıkmalarının anlamı ise, evrimci Futuyma'nın da kabul ettiği gibi, yaratılıştır.
Görüldüğü gibi eldeki bütün bilimsel bulgular evrim teorisinin iddialarını geçersiz kılmakta ve yaratılış gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Darwinistlerin Yeni Taktiği: Ceza Alan Darwinist Öğretmen, Özür Dileyen Darwinist İmam ve Sözde ''Mağdur Darwinizm''

Darwinistler bilimden korktukları için propaganda taktikleriyle hareket ederler. Propaganda taktiklerini bir büyü metodu olarak kullanırlar. İnsanların düşünmelerine, gerçek bilimsel delilleri incelemelerine fırsat vermeden onları hipnoz ederler. Nitekim dünyada milyonlarca insanın yıllardır evrim sahtekarlığının peşinden gitmesinin nedeni, Darwinistlerin bu büyüsüne bilerek veya bilmeyerek kapılmış olmalarıdır.
Darwinistlerin bu sahte büyüyü devam ettirebilmek için son taktikleri kendilerine “mağdur” görünümü vermek oldu. Önce bir ilkokul 5. sınıf öğretmeninin sınıfta evrim anlattığı için ceza aldığı haberi Darwinist kaynaklar tarafından gündem yapıldı. Ardından Guardian gazetesinin internet sitesinde yayınlanan bir yazısında evrimi savunan Darwinist bir imamın “aldığı sözde tepkilerden” dolayı özür dilemesini ve sözlerini geri aldığını manşetlere taşıdılar. Bu haber dünyanın en tanınmış Amerikan ve Avrupa gazete ve haber sitelerinde en ön sıralarda yerini aldı. Bu sahte haberlerle okuyucuya ”Mağdur Darwinistler” mesajı verilmeye çalışılmaktaydı: Sözde baskı altındaki Darwinistler, sözde haksızlığa uğramakta, mağdur konuma düşmektelerdi. Darwinistler bu defada insanları böyle bir aldatmaca ile aldatmaya kalkışmışlardı.

Bahreyn, Yemen ve diğer İslam ülkelerinde yaşanan gelişmeler mezhepler arası bir çatışmaya dönüşmemelidir

İslam aleminde son bir kaç aydır ardı ardına yaşanan olaylar, tüm Müslümanların üzerinde önemle düşünmesi gereken olağanüstü gelişmelerdir. Anti demokratik yönetimlerin baskısı altında ezilen, gelir dağılımındaki eşitsizlik nedeniyle fakirlik ve yokluk içinde yaşayan, dinlerini özgürce yaşaması engellenen Müslümanlar, onlarca yıldır süregelen baskılara karşı tepkilerini ortaya koymuş, Tunus ve Mısır'da yönetim değişikliğine vesile olmuşlardır. Müslümanların üzerindeki baskıların kalkması ve demokratikleşme yolunda gelişmeler olması elbette sevindiricidir. Ancak bunlar ümit edilen huzurun, güvenin ve refahın gelmesi için yeterli değildir. Pek çok İslam ülkesinde onlarca yıldır devam eden zulmün yerini gerçek özgürlüğe, barışa ve güvene bırakabilmesi için mutlaka Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve Peygamberimiz (sav)'in gösterdiği yolun izlenmesi şarttır.

Sayın Adnan Oktar Hz. Mehdi (a.s.)'ın Yüce Allah'ın Seçtiği Manevi Bir Lider Olacağını Anlatıyor

Sayın Adnan Oktar çeşitli tarihlerde yaptığı röportajlarında Müslümanların bir liderinin olmasının neden çok önemli olduğunu ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın tüm İslam alemi için adaletli ve güvenilir, manevi bir lider olacağını Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadis-i şeriflerinden örnekler vererek açıklamıştır.
Yüce Allah, Hz. Mehdi (a.s.)’ı Zatı’nın seçeceğini Peygamber Efendimiz (s.a.v.)‘e bildirmiştir. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz de bunun üzerine Hz. Mehdi (a.s.) için “Halifetullah”tır, (Allah’ın seçtiği lider) buyurmuştur. Müslümanların manevi lideri olan Hz. Mehdi (a.s.) nefsani bir arzu ile lider olmayı istemeyecektir. Allah’ın ilhamıyla hareket ederek bu,  ağır ve zorluklarla dolu görevi doğal olarak üstlenecektir.
Ebu Said, Abdurrahman b. Semüre (r.a.) den: Günün birinde Resulullah Efendimiz (s.a.v.) bana hitaben şöyle buyurdu: 
“Ey Abdurrahman, memuriyet isteme; çünkü KENDİN İSTEMEDEN MEMURİYETE TAYİN OLUNURSAN ALLAH’TAN YARDIM GÖRÜRSÜN. Eğer kendi arzunla tayin olunursan o vazife ile başbaşa bırakılırsın.”  (Buhari ve Müslim’den Riyazü-s-Salihin, 2/89) 
Müslümanların kabul edeceği lider ancak Allah’ın seçtiği Hz. Mehdi (a.s.)’dır
Ümmü Seleme (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

12 Temmuz 2011 Salı

Hz. Mehdinin son çıkış alameti: Gaybet (hapis) dönemi

Ebi Abdullah Hüseyin bin Ali’den rivayet edildi: “HZ. MEHDİ 2 KEZ İNSANLARIN GÖZÜNDEN KAYBOLACAKTIR.” Bir seferinde o kadar uzun bir zaman görülmeyecek ki, kimisi onun öldüğünü, kimisi de bırakıp gittiğini zannedecek....” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Hz. Mehdiyyil Ahir Zaman)
İslam aleminin büyük bir heyecanla zuhurunu beklediği Hz. Mehdi hakkında,     dergilerimizde bugüne kadar pek çok konuya yer verdik. Şüphesiz ki, Peygamberimiz (sav)’in hadis-i şeriflerinde çok detaylı olarak tarif ettiği, İslam alimlerinin eserlerinde geniş yer verdiği böylesine önemli bir konu hakkında tüm Müslümanların kapsamlı bir bilgi sahibi olmalarının önemi büyüktür. Hz. Mehdi’nin alametlerinin içinde bulunduğumuz dönemde art arda gerçekleştiği göz önünde bulundurulduğunda; bu kutlu şahsın EN BÜYÜK VE SON alametinin İslam dünyası için önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in hadislerinde aktardığı bu son alamete göre;
Hz. Mehdi hapsedilecek ve bu sebeple insanların gözünden uzun bir süre kaybolacaktır.
Ebi Abdullah Hüseyin bin Ali'den rivayet edildi:

Hiçbir Müslüman Mehdi'lik iddia edemez

Sayın Adnan Oktar'ın röportajlarından bölümler:
 
BAŞKENT TV 13.01.2009
 
MUHABİR: Harun Yahya ile beraber sizin diğer bazı kitaplarınızla ilgili ve çalışmalarınızla ilgili de yine kamuoyunda bazı yakıştırmalar yapıldı. İşte Adnan Hoca yakında kendini Mehdi ilan edecek gibi. Bunlara da birinci ağızdan cevap verin.
ADNAN OKTAR: Bir Müslüman oturur da çıkar ortaya ben Mehdi’yim derse zaten o hem dinsiz olmuş olur, hem de Mehdi olmadığını anlamış oluruz.

Hz. Mehdi nasıl tanınacak? (Hz. Mehdi'nin fiziksel özellikleri)

Peygamberimiz (sav) hadislerinde Hz. Mehdi’nin gerek fiziksel gerek ahlaki özellikleri hakkında pek çok tanıtıcı bilgi vermiştir. Hz. Mehdi’nin ahlakının, kendi ahlakına benzediğini bildirmiş, onun Allah korkusunu ve güzel ahlakını övmüştür. Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Mehdi’nin, insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşlarına vesile olacak çok kıymetli bir kimse olduğunu belirtmiştir.

Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi (as)'ın hem çıkış tarihini ve alametlerini, hem ahlakını ve fiziksel özelliklerini, hem ismini çok detaylı olarak tarif etmiştir

HZ. MEHDİ (A.S.)'IN ÇIKIŞ TARİHİ VE ADI BELLİ DEĞİLDİR
İDDİASINDA BULUNAN NUR TALEBELERİNE BİR ÖRNEK

Tevrat'ta Ben-i İsrail diye hitap edilen kavim, mehdi cemaatidir

* Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerine göre tüm dünya insanlarının geleceği için çok önemli ve çok faydalı faaliyetlerde bulunacak olan Hz. Mehdi ve cemaati ile, Tevrat’ta Ben-i İsrail diye hitap edilen kavmin aslında  aynı topluluk olduğunu ortaya koyan deliller nelerdir?
* Tevrat’ta haber verilen hakimiyet, gerçekte neye işaret etmektedir?
* Allah'ın seçip hakimiyet vadettiği toplulukta koşul olarak saf ırk aranması, neden yanlış bir tutumdur?

Hz. Mehdi (a.s.)'a Yobazların Gösterdiği Tepkinin Nedeni Hz. Mehdi (a.s.)'ın İslam'ın Sevgi ve Özgürlük Dolu Anlayışını Savunmasıdır

Ahir zamanın kutlu şahsı Hz. Mehdi  (a.s.)’ın çeşitli     hurafeler, batıl inanç ve uygulamalara sahip olan yobaz çevrelerle de zorlu bir mücadelesinin olacağı Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinden anlaşılmaktadır. Hz. Mehdi (a.s.) yobaz çevrelerin tüm tepkilerine rağmen sevgi ve şefkat anlayışıyla insanların hidayetine vesile olacak, aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa (a.s.) ile buluşacak, Allah’ın izniyle hak din olan İslam ahlakını yeryüzüne yerleşik kılacaktır.

Görüntüdeki süs


Çocukluğumuzdan beri herşeyi belirli sebep sonuç ilişkileriyle değerlendiririz. Mesela 'ekmeğin hamurdan olduğuna' eminizdir. Fakat çevremizde gördüğümüz bu kusursuz görüntünün beynimizde oluştuğunu düşünecek olursak, 'ekmek hamurdan olur' mantığı yerine; 'ekmek te, hamur da ayrı ayrı Allah'ın yaratma sanatıyla oluşur' diye düşünürüz. Bu bilgiyi bilmek Allah'ın sonsuz gücünü kavrayarak Allah korkusunun artması için çok önemli bir iman hakikatidir. Müslüman Allah'ın aklını ve sanatını kavradıkça Allah'a daha yakınlaşır ve derinliği artar. Derinliği artıkça olaylara bakış açısı da değişir. Örneğin bir evin süslenip güzelleştirilmesini değerlendirirken, aslında bu evi süsleyenin yalnızca Allah olduğunu bilir. Çünkü görüntü kendini süsleyemez, güzelleştiremez. Bu bakış açısı Müslümanın her an kalbinin Allah'la beraber olmasına, Allah'ı sürekli tefekkür etmesine vesile olur.

Hücrede tecelli eden muhteşem akıl

Canlı vücudundaki gereksiz, hatalı veya hastalıklı hücreler kendi kendilerini öldürürler. Pek çok hücre kendi kendini yok etmek için bir dizi protein üretir. Ancak, hücre vücuda yararlı olduğu sürece bu proteini, yani kendi ölüm makinesini durdurur. Hücre hastalanır, kötü huylu hale dönüşür veya organizmanın sağlığını tehdit etmeye başlarsa öldürücü proteinler çözülür, etkin hale gelir ve hücreyi öldürürler.

Allah tüm evreni ve içindeki sistemleri aynı anda kontrolü altında tutar

Allah tüm evreni ve içindeki sistemleri aynı anda kontrolü altında tutar

Yüce Allah evrenitek bir noktadan büyük bir patlama ile yaratmıştır.

Bütün patlamalar var olan düzeni bozarken Big Bang adı verilen bu patlama ile evrende sıfır hacimden yani yokluktan muazzam bir düzenle 300 milyar galaksi oluştu.

İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi bu 300 milyar galaksiden sadece biridir. Samanyolu galaksisinde 250 milyar yıldız vardır. Güneş bu 250 milyar yıldızdan biridir.

Görünür evrendeki Güneş gibi yıldızların sayısı 1024 tür1024, milyar kere milyar kere milyondan bile daha büyük olan, muazzam bir rakamdır.Allah dünyayı uçsuz bucaksız evren içinde bir yaşam yeri olarak yaratmıştır. Sonsuzluk içinde yok denecek kadar az yer kaplayan bir dünyada yaşıyoruz. Aslında sadece Dünyamız değil, galaksimiz bile evren içinde son derece ufak bir yer kaplamaktadır. Bu durumda evrenin muhteşem büyüklüğü içinde kendinizin ne kadar yer kapladığını bir düşünün.

Bu 1024tane yıldızın her birindeki tek bir toz tanesi dahi Allah'ın her an kontrolündedir. Her bir gezegenin, 1024tane yıldızdan herbirinin, 300 milyar galaksiden herbirininhareketi, dönüş hızı, sıcaklıkları, uzaklıkları Allah'ın Katında belirlenmiştir ve her an yaratılmaktadır. Allah, insanın haberi dahi olmadan yeryüzündeki sayısız dengeyi her an her saniye korur. Uzay boşluğundaki kusursuz denge korunurken, birkaç saniye içinde vücudun her milimetre karesinde olağanüstü komplekslikte ve mükemmellikte, aynı zamanda hayranlık uyandırıcı bir hızda çeşitli işlemler gerçekleşir. Örneğin;
SİZ BU MAKALEYİ OKURKEN GEÇEN HER SANİYEDE...
  • Her saniyede Gözünüzde yaklaşık 100 milyar işlem yapıldı.
  • Her saniyede Vücudunuzda 50 milyon hücre öldü
     
  • Her saniyede Ölen hücrelerin yerine 50 milyon yeni hücre yaratıldı
     
  • Her saniyede Gözünüzden beyninize saniyede 10 milyon bit’lik bilgi gönderildi.
     
  • Her saniyede 100’er trilyon hücrenizin her birinde, 10 milyon enerji molekülü (ATP) üretildi.
     
  • Üstelik bu işlemler sadece sizin vücudunuzda değil, şu anda yeryüzünde yaşayan 7 milyar insanın HER BİRİNİN VÜCUDUNDAHER SANİYE GERÇEKLEŞTİ.  Çünkü 7 milyar insanın 100 trilyon hücresinin her biri her an Allah’ın kontrolündedir.
     
  • Kendi içinizde ve etrafınızda, her an her saniye gerçekleşen bu olayların farkında mısınız?
     
  • Her saniye korunandengeler uzay ve insan vücudu ile sınırlı değildir;
     
  • Aynı anda 500 binden fazla çeşidiolan katrilyonlarca bitkinin her birifotosentez yapar, oksijen oranı canlıların yaşayabileceği şekilde ayarlanır.
GEÇEN BİR SANİYE İÇERİSİNDE...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Mehdiyet güneş gibidir, insanlar ısınır ama kaynağını bilmezler

Mehdiyet güneşi, insanları nasıl aydınlatacaktır?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in bu konudaki hadisleri nelerdir?
Sayın Adnan Oktar Mehdiyet'in güneşe benzemesini nasıl açıklamaktadır?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) pek çok hadisinde, Hz. Mehdi (a.s.)'ın açık zuhuru öncesinde toplumsal bakımdan bozulmaların ve büyük olayların olacağını bildirmiştir. Hicri 14. yüzyıl başından (1979-1980) itibaren bu alametler, sırayla ortaya çıkmaya başlamıştır. Allah’ın açıkça inkar edildiği (Allah’ı tenzih ederiz), büyük şehirlerin savaşlar ve doğal afetlerle yok olduğu, depremlerin, kasırgaların ve doğal afetlerin arttığı, fakirlerin çoğaldığı, ahlaki çöküşün yaşandığı, Hak dinin ve Kuran ahlakının terk edildiği, dünyanın her yerini karışıklık, kargaşa, anarşi ve şiddetin kapladığı, kadınlar ve çocukların dahi katledildiği fitnelerin yaşandığı, Müslümanlara baskının arttığı, mescid ve camilerin yıkıldığı, haramların helal sayıldığı kısacası huzursuzluk ve güvensizliğin yoğun olarak yaşandığı bu dönem Hz. Mehdi (a.s.)’ın faaliyetlerine başlaması ile teker teker son bulacaktır.

Kırgızistan Başbakanı: ''Ankara’dan Moskova'ya kadar bir birlik olmalıdır''

Türkiye, 28 Nisan 2011

Demokrasinin gerçek kaynağı Allah'ın elçileri olan Peygamberlerdir

Demokrasinin gerçek kaynağı Allah'ın elçileri olan Peygamberlerdir

İnsan hayatının çok önemli bir parçası olan ve hayat kalitesini yükselten özgürlük, ancak demokrasi anlayışının egemen olması ile mümkündür. Çünkü demokrasi, tüm insanların sosyal adalet, eşitlik, hak ve özgürlüklere sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokrasi peygamberler vesilesiyle Yüce Allah’ın  kullarına Hak Kitaplarda  vahyettiği bir nimettir. Tüm Hak Kitaplarda özgürlük, sevgi, merhamet, adalet, herkesin özgürce yaşayacağı, özgürce fikirlerini anlatacağı barış içinde yaşanan bir ortam emredilmiştir. Bu nedenle demokrasinin ilk geliştiği yer olarak kabul edilen eski Yunan toprakları veya günümüzde demokrasinin merkezi kabul edilen Avrupa ülkeleri demokrasiyi Hak dinlerden öğrenmişlerdir. Ancak demokrasinin en gelişmiş şekli İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olması ile yaşanacaktır.

Türkiye'nin Üniter Yapısı Asla Bölünemez Biz Tek Bir Milletiz Birliğimiz, Beraberliğimiz Esastır

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üniter bir devlettir; yani kendi bünyesinde farklı kanunların geçerli olduğu farklı yönetim bölgeleri yoktur. “Federatif” yapılar yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yetkisi tüm Türkiye topraklarını kapsar ve her Türk vatandaşı bu topraklar üzerinde eşit muamele görür. Söz konusu üniter devlet yapısı, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünün ve iç huzurunun en büyük teminatıdır.

3 Temmuz 2011 Pazar

Darwinist Dergiler Neden Birer Birer Yayınlarına Son Veriyorlar?

Darwinist Dergiler Neden Birer Birer Yayınlarına Son Veriyorlar?Ülkemizde Darwinist yayınlar birer birer yayınlarına son vermeye başladılar. Büyük bir yaygara ile yayına başlayan söz konusu dergiler, şimdi sessiz sedasız geri çekiliyorlar. Bu durum dünyada da aynı şekilde yaşanıyor. Darwinist diktatörlük tarafından tüm finans kaynakları kendilerine aktarılsa da, her türlü maddi altyapı kendilerine sağlansa da yayına devam edemiyorlar. Çünkü sorun maddiyat değil, sorun artık güç ve inançlarının kalmamış olması.

Darwinizm’in geçersizliğini ispat eden bilimsel deliller Darwinizm propagandacılarının bütün emellerini bir anda altüst etti. Önce bütün dünyaya Yaratılış Atlası ile fosiller sunuldu. Bunlar, dünya üzerinde Yaratılışın bir gerçek, evrimin ise sahtekarlık olduğunu kanıtlayan 300 milyondan fazla fosilden sadece bir kısmı idi. Ancak bu kadar miktar bile bütün dünyanın alarma geçmesine, Darwinizm’in kalesi olan ülkelerin şoka girmesine ve evrimin ayaklar altına alınmasına yetti. Bu delillerin ardından hayatın başlangıcı konusunda önemli bir gerçek insanlara haber verildi. Tüm dünyada insanlar şu gerçeği öğrendiler: