18 Şubat 2011 Cuma

En Aciliyetli Konu Tahkiki İmanın Sağlanmasıdır

En Aciliyetli Konu Tahkiki İmanın SağlanmasıdırGünümüzde düşüncesi, sosyal statüsü, milleti, ırkı, ülkesi ne olursa olsun tüm insanların canını yakan, onları muzdarip eden sıkıntıların hepsinin kökeninde Allah'a samimi imanın, candan bağlılığın ve tam teslimiyetin eksikliği vardır. İnsanların 1800'lü yılların ortalarından itibaren evrim teorisinin desteğiyle, Allah'a imandan ve din ahlakından adım adım uzaklaştırılmaları, ardı ardına yaşanan büyük felaketlere sebep olmuştur.

Farklı milletlerden ve ırklardan insanlara değer vermeyip, onları adeta bir tür hayvan olarak görüp köleleştiren ve tüm kaynaklarını sömüren emperyalizm; savaşın, çatışmaların ve kanlı ihtilallerin insanları sözde ilerletecek onlara mutluluk getirecek tek çözüm olduğunu savunan komünizm; insanları kafatası ölçülerine göre değerlendiren, diğer ırklara ve toplumlara yok edilmesi gereken birer düşman gözüyle bakan faşizm ve bu tarz akla, vicdana ve bilime aykırı tüm ideolojiler Darwinizm'den destek bulup güçlenmiş ve dünyayı adeta kan gölüne çevirmişlerdir.

Benzer şekilde, kimsenin kimseye güvenmemesi gerektiğini telkin eden, tüm insanların birbirine şüpheyle yaklaşmasına sebep olan, kimsenin bir diğerini candan sevmesine imkan tanımayan, haklı olanın değil güçlü olanın üstün olduğu yalanını telkin eden dünya görüşünün temelinde de insanların kör tesadüflerin eseri oldukları ve yaptıklarından dolayı kimseye hesap vermeyecekleri yanılgısını savunan Darwinizm vardır.

Dini anlatırken önce kişinin imanını iyice pekiştirmek lazım, imanın zevkini alan kişi coşkuyla dini uygulamaya başlar.

Özetle deccaliyet, Darwinizm ve materyalizmi bugün mevcut olan tüm teknik ve teknolojik imkanları kullanarak yaymakta ve ayakta tutmaktadır. Gazeteleri, dergileri, televizyonları, radyoları, sinema filmlerini, interneti kullanarak dinsizliği telkin eden, dinsizliği ayakta tutmak için de sözde bilimsel dayanak olarak Darwinizm'i kullanan deccaliyet, İslam alemini de esaret altına almıştır ve büyük acılar yaşatmaktadır.

Deccaliyetin bu kadar aktif faaliyet gösterdiği bir ortamda yapılacak en önemli çalışma ise, insanların samimi olarak Allah'ın varlığına ve birliğine iman etmelerine vesile olmaktır. Tahkiki olarak, yani tam vicdani kanaatiyle imanın hakim olması, tüm bu acıların ve sıkıntıların hemen ortadan kalkmasının en önemli yoludur. İnsanlar samimi olarak iman ettiklerinde, candan Allah'a bağlanıp sevdiklerinde dünyanın adeta cennet güzelliğine kavuşacağı açıktır. Çünkü candan iman, sevginin, neşenin, huzurun, güzelliğin, estetiğin, kalitenin, asaletin tam anlamıyla yaşanması demektir. Tahkiki imanın olduğu yerde sanat olur, bilim olur, gelişme olur, barış olur, herşeyin en güzeli olur.

Bunun için öncelikle insanların batıl bir din olarak sığındıkları bir pagan dini olan Darwinizm yanılgısının fikren ortadan kaldırılması, bununla birlikte Allah'ın apaçık varlığının sayısız delillerinin yani iman hakikatlerinin en güzel, en etkileyici şekilde anlatılması gereklidir. Ancak böyle bir çalışma yapılırken bilimsel ve akılcı bir üslubun kullanılması son derece önemlidir.

Asıl olan insanların imanlarının kurtarılmasıdır. Bunun iman hakikatleri çok güzel bir nimettir.

Akla ve mantığa uymayan, yüzeysel, gerçek dışı, samimiyetsiz anlatımlar insanlar üzerinde olumsuz bir etki yapar ve onları Allah'tan ve dinden daha da uzaklaştırabilir. Bu nedenle Müslümanların dini tebliğ ederken sahip oldukları vakit ve imkanı en iyi şekilde değerlendirmeleri, insanların İlmihallerden, Fıkıh kitaplarından ve diğer İslami kaynaklardan kolaylıkla öğrenebilecek konular yerine onlara Allah'ı sevdirecek, Allah'tan samimi olarak korkmalarına vesile olacak, Allah için yaşamanın zevkini kavramalarını sağlayacak konuların anlatılması çok önemlidir. Müslüman, bilimin ortaya koyduğu tüm bilgileri en akılcı şekilde kullanarak inkarın Darwinizm putunu kırıp yok edecek kültüre ve bilgiye sahip olmaldır. Bilimin her dalında bilgi sahibi olmalı, bunları Allah'ın dini için en verimli şekilde kullanmayı bilmelidir. Allah'ın varlığının delillerini de en hikmetli, en çarpıcı, en etkileyici şekilde, teknolojik imkanları değerlendirerek en güzel şekilde anlatabilmelidir.

İmansızlığın insanlığın başına büyük felaketler getirdiği bir dönemde, önce insanların imanına vesile olmak ve imanlarını sağlamlaştırmak varken, aciliyetli olmayan konulara vakit ve imkan ayırmak akılcı bir yol değildir.

Adnan Oktar'ın Kaçkar TV'deki canlı röportajı 16 Şubat 2011 Saat 00:30

Peygamber Efendimiz (sav) Münafıkların Özelliklerini Tüm Detaylarıyla Tarif Etmiştir

Peygamber Efendimiz (sav) Münafıkların Özelliklerini Tüm Detaylarıyla Tarif EtmiştirZirr İbnu Hubeyş ravi etmiştir: “Hz. Ali (ra)`nin şöyle söylediğini işittim. "Taneyi açan, canlıları yaratan Zat-ı Zülcelal`e yeminle söylüyorum: Ümmi peygamberim (sav), bana şu hususu garantiledi: "Beni mü`min olan sevecek, münafık olan da bana buğzedecektir." (Kütüb-i Sitte, hadis no: 4408)

Ebu Hureyre’den ravi edildiğine göre Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki: Münâfık’ın alâmetleri üçtür. Söz söylerken yalan söyler. Va’d ettiği vakit sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyânet eder. (Sahih-i Buhari, hadis no: 31)

Münafıklar Kur'anı öğrenirler, ilim ehliyle mücadele ederler. (Taberani)

Namaz aşikâre oldu, kabul ettiler [öyle göründüler] Zekat gizli oldu vermediler.[Bezzar]

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum, güzel konuşmasını bilen ve kalbi câhil olan her münâfıktır” (Râmûz el-Ehâdis, no: 1535)

“Mü’min, günahını üzerine düşüverecek bir dağ gibi görür ve günahtan böylece korkar. Münâfık ise, günahını burnunun üzerine konup uçan bir sinek gibi görür”(Sahih-i Buhârî, Deavat 4)

Ebû Hüreyre ravi etmiştir: Gelen rivâyete göre, Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: İnsanların şerlisi de iki yüzlü olan şu (münâfık) kimselerdir ki, (iki sınıf halk arasında) onlara bir yüzle gelirler, bunlara da başka bir yüzle gelirler.
(Sahih-i Buhari, hadis no: 1421)

Müminin hastalığı günahlarına kefaret olur. İyileşince bundan ibret alır. Münafık ise, bağlanıp sonra salıverilen deveye benzer. Deve, niçin bağlandığını ve niçin salındığını bilmediği gibi, münafık da, hasta olup iyileşince, bundan ibret almaz.(Ebu Davud)

“Münafıkların kendilerini ele veren alametleri vardır: Selamları lanettir, yemekleri gasp ve yağmadır, Ganimetleri hile ile kazançtır, Mescitlere aralıklı yaklaşırlar. Camide kılınan namazın sonuna ancak yetişebilirler, Kibirlidirler. Ne sevilirler ne de severler. Gece odun gibi sessiz, gündüz gürültücüdürler.” 
(İmam Ahmed ve Bezzar/Cem’ul Fevaid, H No: 8110)

Berâ` b. Âzib ravi etmiştir: Rivâyete göre, Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, demiştir: Ensâr (fazîletli insanlardır). Onları ancak mü`min olan sever, hiç şüphesiz onlara münâfık olan da buğuz ve adâvet eder. Kim ki Ensâr`ı sever, Allah da onu sever; her kim de Ensâr`a buğuz ve adâvet eder, Allah da ona adâvet eder.(Sahih-I Buhari, hadis no: 1521)

Ebu Saîd Hudrî'nin (ra) bildirdiğine göre:

Allah Resulü (as) zamanında münafıklardan bir takım kimseler, Peygamber gazaya çıktığı vakit arkaya kalırlardı ve Allah Resulü'nün arkasında kalıp (evlerinde) oturduklarına sevinirlerdi. Peygamber geldiği zaman da ona bir takım özürler beyan edip yemin ederler ve yapmadıkları bir şeyle övülmelerini arzu ederlerdi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Yaptıklarına sevinen, yapmadıkları ile de övülmelerini isteyenler. Evet, bunları sakın azabtan kurtulacak zannetme!(Sahih-i Müslim, hadis numarası: 4981)

İbnu Amr İbni'l-As, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar."(Buhari, İman 24, Mezalim 17, Cizye 17; Müslim, İman 106, (58); Ebu Davud, Sünnet 16, (4688); Tirmizi)

“Ümmetimdeki münâfıkların çoğunu okuyanlar teşkil eder” (Râmûz el-Ehâdis, no: 1104)