20 Şubat 2011 Pazar

Allah'a Karşı Derin Bir Saygı Samimi İmanın Önemli Alametlerindendir


Allah'a Karşı Derin Bir Saygı Samimi İmanın Önemli AlametlerindendirAllah'a, dine, Kuran'a, Peygamber (sav)'e, meleklere, mukaddesata ve tüm manevi değerlerimize karşı içten bir saygı samimi imanın önemli alametlerinden biridir. Allah, Kuran'da Peygamberlerin ve salih müminlerin saygı dolu bir korku ile Allah'tan korktuklarını, haşyetle Allah'ı andıklarını, kalplerinin Allah korkusuyla yumaşadığını, derin korkuları vesilesiyle sağlam ve kamil bir imana sahip olduklarını haber vermiştir. Dolayısıyla tüm Müslümanların Allah'ı anarken, Peygamberimiz (sav) ve tüm Peygamberlerden bahsederken, dini konular hakkında konuşurken son derece titiz ve özenli olmaları gerekir.

Allah'a karşı saygıya uygun olmayan bir üslup hem kişinin ahirette büyük bir sorumluluk yüklenmesine, hem de kendisini dinleyen zayıf imanlı veya imanı bilmeyen kimselerin olumsuz etkilenmesine sebep olacaktır. Her Müslümanın böyle bir konuma düşmekten şiddetle sakınması gerekir.

MÜMİNLERİN ALLAH'A DERİN SAYGILARI

Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden DOLAYI SAYGIYLA KORKANLAR.
(Müminun Suresi, 57)

Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. RABLERİNDEN İÇLERİ SAYGI İLE TİTRER, kötü hesaptan korkarlar. (Rad Suresi, 21)

Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikleri halde) BİR HAŞYET İÇİNDEDİRLER ve onlar, kıyamet saatinden 'içleri titremekte olanlardır.' (Enbiya Suresi, 49)

Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Biz'e dua ederlerdi. BİZ'E DERİN SAYGI GÖSTERİRLERDİ. (Enbiya Suresi, 90)

Şayet Biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu ALLAH KORKUSUNDAN SAYGI İLE BAŞ EĞMİŞ, PARÇA PARÇA OLMUŞ GÖRÜRDÜN. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz. (Haşr Suresi, 21)

İman edenlerin, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri İÇİN KALPLERİNİN 'SAYGI VE KORKU İLE YUMUŞAMASI' ZAMANI gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasık olanlardı. (Hadid Suresi, 16)

Ki Allah'a ve Resûlü’ne iman etmeniz, O’nu savunup-desteklemeniz, O’NU EN İÇTEN BİR SAYGIYLA-YÜCELTMENİZ ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için. (Fetih Suresi, 9)

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, SAYGIYLA (ALLAH'TAN) KORKAN ERKEKLER VE SAYGIYLA (ALLAH'TAN) KORKAN KADINLAR, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzap Suresi, 35)

Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -ALLAH'A DERİN SAYGI GÖSTERENLER OLARAK- İNANANLAR VARDIR. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)

Dünyadayken, Allah ve İslam hakkında saygıya uygun konuşmalar yapmayanlar, kendilerince alaycı bir üslup kullananlar, insanların Allah'a olan saygı ve sevgisini zayıflatacak bir tavır içinde olanlar, ahirette Allah'ın huzuruna çıktıklarında bunların hiçbirini yapmayacaklar ve yaptıklarından dolayı da derin bir pişmanlık yaşayacaklardır.

KAFİRLERİN VE MÜNAFIKLARIN ALLAH’IN HUZURUNDAKİ YÜZ İFADELERİ VE KONUŞMA ÜSLUPLARI

O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar.Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin. O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
 (Taha Suresi, 108-109)

Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)

"Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir." (Lokman Suresi, 19)

Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün...Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: "Bu, zorlu bir gün." (Kamer Suresi, 6-8)

Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 43)

(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43)

(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. (Hud Suresi, 105)

Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulun duracağız. (Meryem Suresi, 68)

Hz. İsa (as)'a Kurulan Tuzak, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı Diri Olarak Kendi Katına Almasıyla Bozulmuştur

Hz. İsa (as)'a Kurulan Tuzak, Allah'ın Hz. İsa (as)'ı Diri Olarak Kendi Katına Almasıyla BozulmuşturNitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz." ONLAR (İNANMAYANLAR) BİR DÜZEN KURDULAR. ALLAH DA (BUNA KARŞILIK) BİR DÜZEN KURDU. ALLAH, DÜZEN KURUCULARIN EN HAYIRLISIDIR. (Al-i İmran Suresi, 52-54)

Bazı kimselerin iddialarına göre, Allah, Hz. İsa (as)'ın canını inkarcılar kendisine ulaşmadan önce almıştır ve Hz. İsa (as) ölmüştür. Halbuki Kuran'daki ilgili ayetler bu iddianın doğru olmadığını açıkça göstermektedir.

Üstelik bu son derece yanlış bir mantıktır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: üç kişinin düşman oldukları birini öldürmeyi planladıklarını düşünelim. Bu kişiye pusu kurup, öldürmeyi planlamış olsunlar. Ve öldürmeyi düşündükleri insanın, daha pusu yerine gelmeden henüz yolda iken kalp krizinden öldüğünü varsayalım. Bu durumda pusuyu kuran kişiler her halükarda hedeflerine ulaştıklarını düşünerek sevince kapılacaklardır. Ya da düşman olduğu bir kişiyi öldürmek amacıyla onun evine giden birini düşünelim.

Karşı tarafın kavga esnasında kendisine atılan yumruklardan değil de balkondan düşerek öldüğünü kabul edelim. Söz konusu kişinin ölmüş olması, bu insan için istediği neticeyi elde etmesi anlamına gelecektir. Benzer bir örnek Hz. İsa (as)'ın durumu için de düşünülebilir. İnkarcılar Hz. İsa (as) aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa (as)'ın ölmesidir. Oysa Allah, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulacağını bildirmiştir. Eğer Hz. İsa (as)'ın ölümü herhangi bir şekilde gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın onların istediği gibi neticelenmesi anlamına gelir, ki bu mümkün değildir. Hz. İsa (as), hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir. Eğer böyle bir durum gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da bildirilirdi. Oysa Hz. İsa (as) Allah Katına yükseltilmiştir. Allah'ın emri ile ikinci kez yeryüzüne gelecek, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacaktır. Ve Hz. İsa (as)'ın ölümü, ikinci kez dünyaya geldikten ve bir süre yaşadıktan sonra olacaktır.

Bazı kimseler ise, Hz. İsa (as)'ın inkarcıların kurduğu tuzaktan korunduğunu ancak bir müddet yaşadıktan sonra öldüğünü öne sürmektedirler. Bu iddia, hiçbir makul dayanağı olmadığı gibi, pek çok cevapsız soruyu da beraberinde getirmektedir. Söz konusu kimselerin bu sorulara mantıklı bir açıklama getirebilmeleri mümkün değildir. Hz. İsa (as) yaşadığı dönemde, Allah'ın takdiriyle, aniden kaybolmuş, kendisini bir daha gören ve kendisiyle konuşan olmamıştır. Bu olağanüstü bir durumdur. Eğer, bu kişilerin öne sürdüğü gibi Hz. İsa (as) bir müddet daha yaşadıysa, bu takdirde kendisini görenlerin, onunla konuşup sohbet edenlerin tanıklıklarının olması gerekir. Ama böyle bir bilgi yoktur. Halk arasına hiç karışmadan, tek bir kişiyle bile görüşmeden, hiç kimseyle konuşmadan, kimseye tebliğ yapmadan yaşamış olmasının mümkün olamayacağı açıktır.

Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa (as) ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya açıklamaların benzeri diğer peygamberler için bildirilmemiştir. Hiçbir peygamberin ölümü anlatılırken teveffi kelimesi kullanılmamıştır. Hiçbir peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) şeklinde üç İlahi kitabın da kendisine öğretildiği bildirilmemiştir. Hiçbir peygamber için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi, 61) buyrulmamıştır. Hiçbir peygamber için Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesi anlamında bir yükseltilmeden haber verilmemiştir. Hiçbir peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri söylenmemiştir. Hiçbir peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı bildirilmemiştir. Tüm bunlar, Allah'ın Hz. İsa (as) için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere uygun olarak Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya geleceğini gösteren önemli delillerdir.

Kuran'ın pek çok ayetinde, inkar edenlerin tuzaklarının hiçbir şekilde başarıya ulaşamayacağı, bu tuzakların yerle bir edilmesinin Allah'ın sünnetinin bir gereği olduğu haber verilmiştir. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:

Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)

… Gerçekten Allah, kafirlerin hileli-düzenlerini boşa çıkarıcıdır. (Enfal Suresi, 18)

Şüphesiz Allah, (müşriklerin saldırı ve sinsi tuzaklarını) iman edenlerden uzaklaştırmaktadır. Gerçekten Allah, hain ve nankör olan kimseyi sevmez. (Hac Suresi, 38)

Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp kuruyorlar; Ben de bir düzen kurup hazırlıyorum. Sen kafirlere bir mühlet ver, az bir süre tanı. (Tarık Suresi, 15-17)

1. ONU KESİN OLARAK ÖLDÜRMEDİLER; ALLAH ONU KENDİNE YÜKSELTTİ

.... ONU KESİN OLARAK ÖLDÜRMEDİLER (MA KATELEHU). BİLAKİS (BEL); ALLAH ONU KENDİNE YÜKSELTTİ. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157- 158)

"... Onu öldürmediler, bilakis (bel) Allah onu Kendine yükseltti..."ifadesinde ÖLÜMÜN TAM TERSİ OLAN CANLILIĞA işaret edilmektedir.

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de şu yorumda bulunmaktadır:


Nisa Suresi 158. ayette geçen ve bilakis (aksine) şeklinde tercüme ettiğimiz, 'bel' edatı olumsuzluk ifade eden bir cümleden sonra gelirse, Arapça dilbilgisi kaidesine göre kendinden sonraki cümle, kendinden önceki cümlenin tamamen zıddı olması gerekir. Ölümün karşıtı canlılıktır. Dilbilgisi kuralları bunu gerektirmektedir.ŞAYET BİZ ""HZ. İSA NORMAL OLARAK VEFAT ETMİŞTİR" DESEK BU KAİDEYE TERS DÜŞMÜŞ OLURUZ. Zira bu takdirde bel edatından sonra gelen ref, edattan önce gelen aynı zamanda olumsuz bir cümle olan öldürme ve asma fiillerine ters olmaz.

Said Ramazan el-Buti'nin İslam Akaidi adlı eserinde ise aynı konu şu şekilde açıklanmıştır:

Mesela, Arap bir adamın "Ben aç değilim, aksine yan yatıyorum." demesi doğru bir cümle değildir. Aynı şekilde, "Halid ölmedi, aksine o iyi bir adamdır" cümlesi de öğeleri bakımından kopuktur. Düzgün olanı ise, "Halid ölmedi, aksine yaşıyor" biçiminde gelir... 'Bel' edatı, önceki söz ile sonraki söz arasında bir aykırılık ifade eder. Yani 'bel' kendisinden önce geçmiş bir hükmü iptal eder.

2. AL-İ İMRAN SURESİ'NİN 55. AYETİNDE DE ALLAH HZ. İSA (AS)'I İNKAR EDENLERDEN TEMİZLEYECEĞİNİ HABER VERMİŞTİR.

Bu temizlenme de Hz. İsa (as)'ın ölmeden ve öldürülmeden, bedeniyle ve ruhuyla birlikte Allah Katına yükseltilmesiyle tecelli etmiştir:


... seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), SENİ İNKAR EDENLERDEN TEMİZLEYECEĞİM (MUTAHHİRUKE)ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim... 
(Al-i İmran Suresi, 55)

Ayetin Arapçasında geçen "mutahhiruke" kelimesinin kökü "tahara" kelimesidir ve sözlük anlamı; temiz olmaktır. İslam alimlerine göre ayetin tefsiri; "Seni alıyorum, Katıma yükseltiyorum ve SENİ KAFİR VE FACİRLERLE KİRLENMİŞ OLAN BU ORTAMDAN UZAKLAŞTIRIYORUM" şeklindedir. Buna göre Allah'ın Hz. İsa (as)'ı inkar edenlerden temizlemesi; Hz. İsa (as)'ı öldürmek için kurulan tuzakların bozulması ve inkarcıların bu hedeflerine ulaşamamaları, yani Hz. İsa (as)'ın diri olarak Allah Katına yükseltilmesi anlamına gelmektedir.

3. ALLAH ÜSTÜN VE GÜÇLÜDÜR, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR

...Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). Bilakis (bel); Allah onu kendine yükseltti. ALLAH ÜSTÜN VE GÜÇLÜDÜR, HÜKÜM VE HİKMET SAHİBİDİR.
 (Nisa Suresi, 157- 158)

Ayetlerde dikkat çekilen bir başka husus da, ayetin (Nisa Suresi, 158) son kısmında yer alan "Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir"ifadesidir.

İslam alimleri, bu sözlerin ALLAH'IN GÜÇ VE HİKMETİNİ GÖSTEREN OLAĞANÜSTÜ BİR OLAY SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA BİLDİRİLDİĞİNİ BELİRTEREK, buradaki ifadelerin mucizevi bir duruma işaret ettiğini söylemişlerdir.

Örneğin Fahruddin Razi, bu konuyu şu şekilde açıklamaktadır:


Allahu Teala ayetin sonunda, "Allah Aziz ve Hakim'dir" buyurmuştur. Buradaki izzetten maksat kudretinin, hikmetten maksat da ilminin kemali ve mükemmelliğidir. İşte böylece Cenab-ı Hak bu buyruğu ile Hz. İsa (as)'ın yükseltilmesinin, her ne kadar bir beşere imkansız dahi gelse, bunun Kendi kudretine ve hikmetine nispetle imkansız olmayacağına işaret etmiştir. Bunun bir benzeri de O'nun "... kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götüren O (Allah) münezzehtir."(İsra Suresi, 1) ayetidir. Çünkü İsra her ne kadar Hz. Muhammed (sav)'in kudretine nispetle imkansız ise de, Hak Subhanehu'nun kudretine nispetle çok kolaydır.