16 Temmuz 2011 Cumartesi

Kambriyen devri, evrim teorisini yıkmak için yeterlidir

Canlılar alemi, biyologlar tarafından bitkiler, hayvanlar, mantarlar gibi temel "alemlere" ayrılır. Bunlar da kendi içlerinde ilk olarak farklı "filum"lara bölünürler. Bu filumlar belirlenirken, her birinin tamamen farklı vücut planlarına sahip oldukları göz önünde bulundurulmuştur. Örneğin artropodlar (eklem bacaklılar) kendilerine has bir filumdur ve filuma dahil edilen tüm canlılar temelde benzer bir vücut planına sahiptir. Chordata olarak adlandırılan filum ise, merkezi bir sinir ağına sahip olan canlıları barındırır. Bizim için tanıdık olan balıklar, kuşlar, sürüngenler, memeliler gibi hayvanların tümü, Chordata'nın bir alt sınıfı olan omurgalılar kategorisine dahildir.
Peki bu farklı canlılar nasıl ortaya çıkmıştır?
Önce evrim teorisinin bu konudaki varsayımını ele alalım. Bilindiği gibi teori, canlılığın tek bir ortak atadan geldiğini ve küçük değişimlerle farklılaştığını öne sürmektedir. Bu durumda, canlılığın, ilk başta birbirine çok benzer ve basit formlarda ortaya çıkmış olması, sonra zamanla gelişip çeşitlenmesi gerekir.
Yani evrim teorisine göre, canlılık tek bir kökten gelen, ancak sonra dallara ayrılan bir ağaç gibi olmalıdır. Nitekim bu varsayım Darwinist kaynaklarda ısrarla vurgulanır ve "hayat ağacı" kavramı sık sık kullanılır. Evrim teorisinin iddiası budur. Peki ama gerçekten böyle mi olmuştur?
Kesinlikle hayır. Aksine, hayvanlar, ilk ortaya çıktıkları dönemden itibaren çok farklı ve kompleks yapılara sahiptirler. Bugün bilinen tüm hayvan filumları, yeryüzünde aynı anda, Kambriyen devri olarak bilinen jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Kambriyen devri, yaşı 530-520 milyon yıl olarak hesaplanan 10 milyon yıllık bir jeolojik dönemdir. Bu devirden önceki fosil kayıtlarında, tek hücreli canlılar ve çok basit birkaç çok hücreli dışında hiçbir canlının izine rastlanmaz. Kambriyen devri gibi son derece kısa bir dönem içinde ise (10 milyon yıl, jeolojik anlamda çok kısa bir zaman dilimidir) bütün hayvan filumları, tek bir eksik bile olmadan bir anda ortaya çıkmışlardır!
Kambriyen kayalıklarında bulunan fosiller, salyangozlar, trilobitler, süngerler, solucanlar, denizanaları, denizyıldızları, yüzücü kabuklular, deniz zambakları gibi çok farklı canlılara aittir. Bu tabakadaki canlıların çoğunda, günümüzdeki örneklerinden hiçbir farkı olmayan, göz, solungaç, kan dolaşımı gibi kompleks sistemler, ileri fizyolojik yapılar bulunur. Bu yapılar hem çok kompleks, hem de çok farklıdır. Darwinizm'in dünya çapındaki en önemli eleştirmenlerinden biri olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, paleontolojinin ortaya koyduğu bu gerçeğin, Darwinizm'le olan açık çelişkisini şöyle açıklamaktadır:
Darwinist teori, canlılığın bir tür "giderek genişleyen bir farklılık üçgeni" içinde geliştiğini öngörür. Buna göre canlılık, ilk canlı organizmadan ya da ilk havyan türünden başlayarak, giderek farklılaşmış ve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksek kategorilerini oluşturmuş olmalıdır. Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte başaşağı durduğunu göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda hep birlikte vardır, sonra giderek sayıları azalır.
Philip Johnson'ın belirttiği gibi, filumların kademeli olarak oluşması bir yana, tüm filumlar bir anda var olmuşlar, hatta ilerleyen dönemlerde bazılarının soyu tükenmiştir. Çok farklı canlıların bir anda ve kusursuz şekilde ortaya çıkmalarının anlamı ise, evrimci Futuyma'nın da kabul ettiği gibi, yaratılıştır.
Görüldüğü gibi eldeki bütün bilimsel bulgular evrim teorisinin iddialarını geçersiz kılmakta ve yaratılış gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Darwinistlerin Yeni Taktiği: Ceza Alan Darwinist Öğretmen, Özür Dileyen Darwinist İmam ve Sözde ''Mağdur Darwinizm''

Darwinistler bilimden korktukları için propaganda taktikleriyle hareket ederler. Propaganda taktiklerini bir büyü metodu olarak kullanırlar. İnsanların düşünmelerine, gerçek bilimsel delilleri incelemelerine fırsat vermeden onları hipnoz ederler. Nitekim dünyada milyonlarca insanın yıllardır evrim sahtekarlığının peşinden gitmesinin nedeni, Darwinistlerin bu büyüsüne bilerek veya bilmeyerek kapılmış olmalarıdır.
Darwinistlerin bu sahte büyüyü devam ettirebilmek için son taktikleri kendilerine “mağdur” görünümü vermek oldu. Önce bir ilkokul 5. sınıf öğretmeninin sınıfta evrim anlattığı için ceza aldığı haberi Darwinist kaynaklar tarafından gündem yapıldı. Ardından Guardian gazetesinin internet sitesinde yayınlanan bir yazısında evrimi savunan Darwinist bir imamın “aldığı sözde tepkilerden” dolayı özür dilemesini ve sözlerini geri aldığını manşetlere taşıdılar. Bu haber dünyanın en tanınmış Amerikan ve Avrupa gazete ve haber sitelerinde en ön sıralarda yerini aldı. Bu sahte haberlerle okuyucuya ”Mağdur Darwinistler” mesajı verilmeye çalışılmaktaydı: Sözde baskı altındaki Darwinistler, sözde haksızlığa uğramakta, mağdur konuma düşmektelerdi. Darwinistler bu defada insanları böyle bir aldatmaca ile aldatmaya kalkışmışlardı.

Bahreyn, Yemen ve diğer İslam ülkelerinde yaşanan gelişmeler mezhepler arası bir çatışmaya dönüşmemelidir

İslam aleminde son bir kaç aydır ardı ardına yaşanan olaylar, tüm Müslümanların üzerinde önemle düşünmesi gereken olağanüstü gelişmelerdir. Anti demokratik yönetimlerin baskısı altında ezilen, gelir dağılımındaki eşitsizlik nedeniyle fakirlik ve yokluk içinde yaşayan, dinlerini özgürce yaşaması engellenen Müslümanlar, onlarca yıldır süregelen baskılara karşı tepkilerini ortaya koymuş, Tunus ve Mısır'da yönetim değişikliğine vesile olmuşlardır. Müslümanların üzerindeki baskıların kalkması ve demokratikleşme yolunda gelişmeler olması elbette sevindiricidir. Ancak bunlar ümit edilen huzurun, güvenin ve refahın gelmesi için yeterli değildir. Pek çok İslam ülkesinde onlarca yıldır devam eden zulmün yerini gerçek özgürlüğe, barışa ve güvene bırakabilmesi için mutlaka Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve Peygamberimiz (sav)'in gösterdiği yolun izlenmesi şarttır.

Sayın Adnan Oktar Hz. Mehdi (a.s.)'ın Yüce Allah'ın Seçtiği Manevi Bir Lider Olacağını Anlatıyor

Sayın Adnan Oktar çeşitli tarihlerde yaptığı röportajlarında Müslümanların bir liderinin olmasının neden çok önemli olduğunu ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın tüm İslam alemi için adaletli ve güvenilir, manevi bir lider olacağını Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadis-i şeriflerinden örnekler vererek açıklamıştır.
Yüce Allah, Hz. Mehdi (a.s.)’ı Zatı’nın seçeceğini Peygamber Efendimiz (s.a.v.)‘e bildirmiştir. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz de bunun üzerine Hz. Mehdi (a.s.) için “Halifetullah”tır, (Allah’ın seçtiği lider) buyurmuştur. Müslümanların manevi lideri olan Hz. Mehdi (a.s.) nefsani bir arzu ile lider olmayı istemeyecektir. Allah’ın ilhamıyla hareket ederek bu,  ağır ve zorluklarla dolu görevi doğal olarak üstlenecektir.
Ebu Said, Abdurrahman b. Semüre (r.a.) den: Günün birinde Resulullah Efendimiz (s.a.v.) bana hitaben şöyle buyurdu: 
“Ey Abdurrahman, memuriyet isteme; çünkü KENDİN İSTEMEDEN MEMURİYETE TAYİN OLUNURSAN ALLAH’TAN YARDIM GÖRÜRSÜN. Eğer kendi arzunla tayin olunursan o vazife ile başbaşa bırakılırsın.”  (Buhari ve Müslim’den Riyazü-s-Salihin, 2/89) 
Müslümanların kabul edeceği lider ancak Allah’ın seçtiği Hz. Mehdi (a.s.)’dır
Ümmü Seleme (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: