23 Şubat 2011 Çarşamba

Bir Ayet Bir Açıklama: Casiye Suresi, 36

Bir Ayet Bir Açıklama: Casiye Suresi, 36“Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah’ındır.” (Casiye Suresi, 36)

Ayette hamd etmenin önemine dikkat çekilmiştir. Allah’a hamd etmek de Kuran'da geçen farzlardandır. Hamd etmek müminin hayatının bir parçasıdır. Hamd, her türlü övgü, yüceltme ve iltifata layık olanın yalnızca Allah olduğunu hem dil hem de kalp ile tasdik etmektir. Ayette ayrıca göklerin, yerin, gördüğümüz ve görmediğimiz tüm alemlerin Rabbi’nin Allah olduğu haber verilmektedir.

Hz. Hızır Kıssasıyla İlgili Önemli Ve Yeni Açıklamalar

Hz. Hızır Kıssasıyla İlgili Önemli Ve Yeni AçıklamalarSayın Adnan Oktar'ın 27 Ağustos 2010 tarihli Kocaeli TV röportajından bir bölüm

18/65- Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve Tarafımız'dan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.


Hz. Hızır (as) Allah Katından kendisine öğretilen, kendine has özel bir ilme sahip.

Bu ayetin ebcedi 2010 tarihini veriyor.

18/66- Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
18/67- Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."


"Beni dinsiz gibi görebilirsin, şeriata muhalif görürsün, bir yerleri bombalıyor, yakıyor yıkıyor gibi görürsün, cinayet işliyor gibi görürsün, tüm bunlara sabretmeye güç yetiremezsin" diyor Hz. Hızır (as).

18/68- (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"

Bir konunun görünüşü ayrı, özü apayrıdır. Hz. Hızır (as), Ulu'l Azm bir peygambere "buna takatin yetmez, sabredemezsin" diyor.

18/69- (Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.

"İnşaAllah" diye söze başlıyor Hz. Musa (as). Kehf kıssasındaki kilit kelimedir, inşaAllah. Hz. Musa bu sözle başlıyor, Hz. Hızır (as)'ın da aradığı ifadedir bu.

18/70- Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."

Demek ki çok sabırlı olunacak.

18/71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."

Hızır görüşmede teke tek görüşür,üçüncüyü kabul etmez.

Hz. Musa (as) "Toplu katliam mı amaçladın, haram bir fiil yaptığın" diyor.Halbuki Hızır (a.s.) vahiyle hareket ediyor, yaptığı doğru.

18/72- Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeyekesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"

Hz. Hızır (as) "kesinlikle" diyor, ikinci bir ihtimal vermiyor, 
"zordur" demiyor, "kesin güç yetiremezsin" diyor çünkü Aklah vahiyle bildiriyor, önceden biliyor. Allah Hızır (a.s.)’a vahiyle Hz. Musa (a.s.)’ın güç yetiremeyeceğini söylüyor. Vahiyle bildiği için kesinlikle güç yetiremezsin benimle birlikte olmaya diyor.

18/73- (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.

Hz. hızırın vasıflarından biri de sorgulamaktır

"Bana zorluk çıkarma" diyor demek ki gerektiğinde Hz. Hızır (as) zorluk çıkarıyormuş, zorluk çıkarma da vasıflarından biri.

18/74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın."

"Cinayet işledin, yanlış hareket ettin" diyor, halbuki vahiyle hareket ediyor Hz. Hızır (as).

Hz. Hızır (as) bir daha vurguluyor, "kesinlikle" diyor, çünkü vahiyle bildirilmiş

18/76- (Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.

Bir süre sonra, Hz. Hızır (as) görevini yaptıktan sonra geri çekilir. Sürekli aynı yerde bağlantı halinde olmaz.

18/77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelipyemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."

Hz. Hızır (as)'ın yemeğe ihtiyacı yok, ama Hz. Musa (as)'ın var. Hz. Hızır (as) canı ister yer canı ister yemez.

Heybetlerinden çekiniyor kasaba halkı.

Hemen duvarı inşa ediyor. Duvarcı ustası Hz. Hızır (as), aynı zamanda bir vasfı da budur. Bu bütün masonları kontrol altına alacak demektir, hepsi emrine girecek demektir, hatta girdi inşaAllah.

Hz. Hızır (as) hiçbir işinde hiçbir karşılık istemez. Özelliğidir, ne yiyecek ne para ne çıkar hiçbirini istemez. Bir insanın birşeye ihtiyacı olur, onun hiçbirşeye ihtiyacı olmaz. Uykuya, yemeğe ihtiyacı olmaz. Hz. Hızır (as)'ın alametidir hiçbirşeye ihtiyacı olmaması.

Münafıklar Asla Allah Yolunda Mücadele Etmez, İslam Ahlakının Hakim Olmasından, İttihad-ı İslam'ın Gerçekleşmesinden Müthiş Korkarlar

Münafıklar Asla Allah Yolunda Mücadele Etmez, İslam Ahlakının Hakim Olmasından, İttihad-ı İslam'ın Gerçekleşmesinden Müthiş KorkarlarAllah'ın Kuran'da münafıkları çok kapsamlı olarak tanıtması ve anlatması Müslümanlar için hem çok kıymetli bir bilgi hem de çok büyük bir nimettir. Bu özellikleri çok iyi bilen Müslüman, benzer bir durumla karşılaştığında da karşısındaki olayı, Allah'ın izniyle, tam teşhis edip tam doğru tespitte bulunabilir.

Müslümanların bir münafıkla karşı karşıya olduklarını anlayabilecekleri en önemli alametlerden biri ise, bu kimselerin Allah yolunda mücadeleden özenle kaçınmalarıdır. Münafıklar, Allah'ın ayette haber verdiği üzere, Allah yolunda mücadele etmeyi kendi düşük akıllarınca çirkin görürler:

Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi çirkin görerek:"Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı. (Tevbe Suresi, 81)

Münafık, Allah'ın dinini yaymaya vesile olacak hiçbir çalışmaya maddi veya manevi destek vermez, bu konuda ağır davranır ve çevresindekileri de ağırlığa ve pasifliğe yönlendirmek ister. Türk İslam Birliği'nin kurulması, İttihadı İslam'ın gerçekleşmesi, İslam ahlakının yayılması konularında asla çalışma yapmadığı gibi, bu konuların ima olarak dahi bahsedilmesini, duyulmasını, konuşulmasını istemez. Hatta tam tersine bu güzel ideallerin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceği, bunların sözde boş vaadler olduğu yönünde açık ve gizli telkinlerde bulunur.

Kendi düşük aklınca müminlere akıl vererek, sözde yol göstererek, onları da mücadeleden alıkoymak ister. Bazısı ayette haber verildiği gibi, "Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" (Tevbe Suresi, 81) der. Bazısı kendince sanki mücadele etmek istiyormuş da imkanları yokmuş takliti yaparak, "Biz cehd etmeyi bilseydik elbette sizi izlerdik" (Al-i İmran Suresi, 167) derler. Bir kısmı da "Gerçekten evlerimiz açıktır" diye bahaneler öne sürerek ilmi mücadeleden geri kalmak istediklerini ifade eder. Oysa Allah onların gerçek niyetlerini haber vermiştir. Onlar sadece kaçmak isterler:

"... oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzap Suresi, 13)

Ama münafığın bunu yaparken unuttuğu, belki de hiç düşünmediği bir sır vardır. O istese de istemese de Allah dinini muhakkak hakim kılacak, Müslümanlara olan vaadini mutlaka yerine getirecektir. İslam ahlakının hakim olması, Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru, Hz. İsa (as)'ın gelişi, Türk İslam Birliği'nin kurulması Allah'ın vaadidir ve muhakkak gerçekleşecektir. Münafığın aksi yönde, kendi aklınca müminleri engellemek, pasifleştirmek, geri tutmak amacıyla yaptığı her girişim ise, Müslümanların ilmi mücadele azmini bir kez daha pekiştirecek, heyecanlarını ve şevklerini artıracak, Allah'ın izniyle, Allah yolundaki çalışmalarına kat be kat güç kazanmalarına vesile olacaktır.

Modernlik Adına Din Ahlakının Güzel Hasletlerini Kaldırmaya Çalışmak, Sonu Dinsizliğe Kadar Gidebilecek Büyük Bir Tehlikedir

Modernlik Adına Din Ahlakının Güzel Hasletlerini Kaldırmaya Çalışmak, Sonu Dinsizliğe Kadar Gidebilecek Büyük Bir TehlikedirVefa, sadakat, anlayış, sevecenlik, merhamet, şefkat, sabır, efendilik, hürmet, büyüklere saygı, ihtiyaç içinde olanı korumak, hamiyet Kuran ahlakının bir Müslümana kazandırdığı güzel hasletlerdir. Allah'a derin bir imanla bağlı, Kuran'a sadık, Allah'tan çok korkan bir Müslümanda bu özellikler en güzel ve en yoğun şekilde tecelli eder. Bu özelliklerden herhangi birine tam sahip olmayan, bunlarda eksikliği veya kusuru olan Müslüman ise, Allah korkusu ve sevgisiyle, bu eksikliğini biran önce gidermeye, Allah'ın razı olacağı ahlakı en güzeliyle kazanmaya gayret eder.

Bu güzel özellikler dinin sıcak ve sevgi dolu ruhunun da birer tecellisidir. Bu özelliklerin olmadığı durumda ise ruhsuz, mekanik, donuk, katı bir anlayış ortaya çıkar. Güzel ahlakın coşkusunu yaşamayan, heyecanla Allah rızası için güzellik yapmaya gayret etmeyen, mekanikleşmiş bir kişinin dine ve Allah'a bakış açısının ise son derece yüzeysel ve soğuk olacağı açıktır. Böyle bir bakış açısında Allah'ın coşkuyla, tutkuyla, derin bir heyecanla anılmayacağı, Allah sevgisinin dolu dolu yaşanmayacağı, Allah'tan içi ürpererek korku duymanın mümkün olmayacağı da açıktır. Bu bakış açısı insanı dinin sıcaklığından uzaklaştırdığı gibi, herşeyin Allah'ın takdirinde olduğu, Allah dilemeden kimsenin birşeye güç yetiremeyeceği, tüm makamların, tüm mevkilerin sahibinin Allah olduğu, hayatın her dakikasının Allah'ın takdir ettiği şekilde geliştiği, Allah'tan başka hiç kimsenin güç sahibi olmadığı gerçeklerini de unutturur. Bu gerçekleri unutan insan için Allah'ın hükmü, Kuran ahlakı ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinden uzak, sadece "dünya hayatının gerçekleri"nin olduğu bir hayat vardır. O zaman ortaya görünürde Müslüman olan, belki bazı ibadetlerini de yerine getiren ama özünde Müslüman ruhunu yaşamayan insanlar ortaya çıkar. Daha da önemlisi Allah'ı unutup, herşeyi dünyanın kendi kurallarına göre gerçekleşiyor zannedeni Allah da unutur. 

İşte bu nedenle, Müslümanların kendilerini soğuk, ruhsuz, güzellikten uzak bir yaşama itecek her türlü telkinden ve yönlendirmeden korumaları son derece önemlidir. Zira, vefayı, sadakati, hürmeti, sevgiyi, bağlılığı değersizmiş gibi, aksini ise modernlikmiş gibi göstererek Müslümanları İslam'ın özünden uzaklaştırmaya çalışan zihniyet şeytanidir.

Unutmamak gerekir ki ruhu, sevecenliği, sıcaklığı olmayan bir din anlayışı Kuran'da anlatılan İslam değildir. Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı, sahabenin yaşadığı İslam da değildir. Müslümanı Allah Katında ve diğer Müslümanların nezdinde değerli kılan elbette en başta imanı, takvası, sonra da Allah'a olan sevgisinden kaynaklanan güzel ahlakı, ahde vefası, sadakati, sabrı, efendiliği, mütevaziliği, şefkati, nezaketi, büyüklerine saygısı ve Müslüman kardeşlerine bağlılığıdır. Bu hasletlerde zayıflamanın imani bir zayıflamaya neden olabileceğini bilen Müslümanlar, bu duruma düşmekten şiddetle sakınmalı, sözde modernlik adına Müslümanlara telkin edilen Allah sevgisiden, güzel ahlaktan, imani derinlikten ve coşkudan uzak modeli asla kabul etmemelidir.