16 Şubat 2011 Çarşamba

Bütün Sıkıntıların Kesin Çözümü Allah'a Tevekküldür

Bütün Sıkıntıların Kesin Çözümü Allah'a Tevekküldür
  • Bütün sıkıntıların çözümü nedir?

  • İnsan sıkıntılardan tamamen kurtulabilir mi?

    Dünyanın dört bir yanında yaşayan milyarlarca insanın her biri farklı hayatlara sahiptir. Pek çoğunun da, kendilerince çeşitli beklentileri ya da sıkıntı olarak adlandırdıkları sorunları vardır. Ve elbetteki her birinin sıkıntısı, istekleri ve beklentileri birbirinden tümüyle farklıdır.

    Farklı şekillerde ortaya çıksa ve farklılıklar gösterse de sıkıntılı bir ruh haline bürünmek insanların büyük çoğunluğunun içerisine düştüğü ‘hayati bir yanılgı’dır. Konu her ne olursa olsun, insanlar yaşadıkları sorunların çözülmesi, isteklerinin gerçekleşmesi ya da sıkıntılarının son bulması için, ‘mutlaka belirli şartların oluşması gerektiğine’ inanırlar. Ve bu şartlar oluştuğunda da, istedikleri sonuca ‘kesin olarak kavuşacaklarını’ düşünürler. Ancak insan tüm bu sıkıntılarından yalnızca imanının gücü ile tamamen kurtulabilir.

    Sebeplere Sarılmak Fakat Sonucu Yaratacak Olanın Allah Olduğunu Unutmamak:

    Kuşkusuz ki dünya hayatı, Allah’ın yarattığı adetullah gereği, belirli sebeplere bağlı olarak yaşanmaktadır. Örneğin bir kariyer hedefi olan insanın, bu yönde emek vermesi, çalışması, kendisini geliştirmesi, tecrübe kazanması ya da belirli bir alanda tahsil yapması gerekir. Bu gibi sebeplere sarılmadan, hiçbir çaba harcamadan oturduğu yerde kariyer sahibi olmayı beklemesi, elbetteki sonuç vermeyecektir. Ya da ciddi bir hastalığı olan bir insanın, hiçbir tedavi görmeden, uzmanlara danışmadan, sadece bekleyerek hastalığının geçmesini düşünmesi mantıklı değildir. Mutlaka Allah’ın kendisine verdiği aklı, bilgiyi ve tecrübeyi kullanarak gereken her türlü tedbiri alması gerekir.

    Ancak her insanın, her bir sorunu için aldığı onca tedbirin, peşinden koştuğu onca detayın arasında unutmaması gereken çok önemli bir gerçek vardır: Evet, sebeplere uyulması elbetteki çok hayati derecede önemlidir. Bu, Allah’ın insanlara gösterdiği bir yoldur. Ancak Allah’ın yaratması, asla sebeplere bağlı değildir. Allah dilediği an, dilediği kişi için, dilediği sonucu o anda yaratır. İşte insanın onca karmaşa, telaş ve koşuşturma içerisinde asla gaflete düşmemesi gereken gerçek budur. Sonucu yaratacak olan Allah’tır. Beklentileri, istekleri gerçekleştirecek olan Allah’tır. Sıkıntıları kaldıracak, bunun yerine nimet yaratacak olan da yine yalnızca Allah’tır.

    Tek Güç Sahibi Olan Allah’ı Dost ve Veli Edinmek

    Rabbimiz kullarının sıkıntı duyduğu, zorda kaldığı, mutluluk ve sevinç hissettiği olayları yaratarak onları imtihan eder. Bu nedenle insanın, hayatı boyunca karşılaştığı olayları Yüce Allah’ın yarattığını unutarak, Allah`ın dışındaki varlıklara mal etmesi, onlardan yardım dilemesi ve onlarla paylaşması çok anlamsızdır. Çünkü Allah dışındaki varlıklar da Allah tarafından yaratılmışlardır ve O’nun kontrolü dışında asla hareket edemezler. Kısaca Allah’tan başka her şey ve herkes, sonsuz aciz, sonsuz fakir, sonsuz muhtaç varlıklardır. Bunların kendilerine ait bir güçleri, kabiliyetleri yoktur; öyle ki kendilerine bile yardıma güç yetiremezler. O halde, Allah’tan başka güvenilecek, yardım umulacak, bir şeyler istenecek, beklenecek kimse yoktur. İşte bu nedenle, yalnızca Allah’tan yardım dilemek, sadece O’na güvenmek, sebeplerden, aracılardan, insanlardan yardım ummamak, Allah’ın yarattıklarını Allah’tan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmemek gerekir. Çünkü Kuran’da Yüce Allah kullarına “şahdamarından daha yakın olduğunu”(Kaf Suresi, 16), “gizlinin de gizlisini bildiğini” (Taha Suresi, 7) buyurmuştur. İnsanın kendisini Yaratana ve herkesten gizlediği sırlarını dahi bilen Allah’a sığınması Rabbimiz’e samimi bağlılığın önemli bir göstergesidir.

    Olaylardaki Hikmetleri Düşünmek 

    Dünyadaki imtihan ortamı son derece eksiksiz hazırlanmıştır. Öyle ki karşılaşılan her olay belirli sebeplerle meydana gelir. Her detay, sebep-sonuç ilişkileri içerisinde gerçekleşir ve her olay insan mantığının kavrayabileceği şekilde gelişir. Örneğin, insanların yeryüzü üzerinde durabilmesi yerçekimi kanunuyla açıklanır; yağmurun yağması bulutlar ve rüzgar sayesinde gerçekleşir; ölüm, kaza veya hastalık mutlaka bir sebeple oluşur. Bazı insanlar dünya hayatında karşılaştıkları bu denemeleri hayatın birer gerçeği olarak kabul ederler. “Dediler ki: “(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi “kesintisi olmayan zaman’ (dehrin akışın)dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.” Oysa onların bununla ilgili hiçbir bilgileri yoktur; yalnızca zannediyorlar.” (Casiye Suresi,24) ayetinde bildirildiği gibi, yaşadıkları sıkıntıların yalnızca geçen zamanın sebep olduğu birer sorun olduğu kanısındadırlar. Oysa bu kimseler, Allah’ın dilerse insanı hiç yaşlandırmayacağını, dilerse kendilerine hiçbir zor an yaşatmayacağını, doğal afetleri yaratmayacağını ve başlarına gelen iyi kötü herşeyi Allah’ın belli bir hikmetle yarattığını düşünmezler. İman edenler ise, kötü gibi görünen bir olayı ya da zorluk anını, samimiyetlerini, Allah’a olan bağlılıklarını ve tevekküllerini göstermek için güzel bir fırsat olarak değerlendirirler. Dünyada hem zorluklarla hem de nimetlerle denendiklerini ve karşılaştıkları olayların ardında belki o an anlayamadıkları büyük hikmetler ve önemli mesajlar olabileceğini asla akıllarından çıkarmazlar.

    Zorluk ve Sıkıntı Ortamlarında Nefsin İsteklerinden Fedakarlık Edip Sabredebilmek:

    Rabbimiz “Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara Suresi, 155) ayetiyle dünya hayatında insanların nimetlerle olduğu kadar, sıkıntı ve zorluk ortamlarıyla da karşılaşabileceklerini bildirmiştir. Bir ayette Allah bu durumun bir hikmetini,“Andolsun, Biz sizden cehd edenlerle (çaba harcayanlarla) sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).” (Muhammed Suresi, 31) sözleriyle haber vermiştir.

    Zorluk ortamları, kişilerin içlerinde yaşadıkları asıl karakterlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir insanın cesur mu yoksa korkak mı, cömert mi yoksa cimri mi olduğu; insaniyetli, vicdanlı, merhametli mi yoksa düşüncesiz ve bencil bir ahlaka mı sahip olduğu hep zor şartlar altında ortaya çıkar. Tüm hayatını, sahip olduğu herşeyi Allah’a adamış, Rabbimiz’in rızasını kazanabilmek için her türlü fedakarlığı göze almış bir insanın ahlakındaki üstünlük de yine bu şekilde anlaşılır. Her ne zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşırsa karşılaşsın, imanın verdiği şevk, azim ve iradeyle büyük bir sabır gösterir. En zor şartlarda bile elinden gelenin, güç yetirebildiğinin en fazlasını yapmaya, içerisinde bulunduğu zor koşullara rağmen başkalarına yardım etmeye çalışır. Allah’ın bu tür şartları insanları denemek için özel olarak yarattığını, insanın refah içerisindeyken olduğu kadar zorluk içerisindeyken de fedakar bir ahlak göstermekle yükümlü olduğunu bilir. Diğer insanların yaşadığı zor şartları hiç düşünmeden kendi sorunlarıyla oyalanmasının Müslüman ahlakıyla bağdaşmayacağının şuurundadır.

    Sıkıntılardan Kurtulmak İçin Yüce Allah’a Tevekkül Etmek Gerekir 

    Sorunlar, acılar, zorluklar, beklentiler ya da istekler birbirlerinden ne kadar farklı olursa olsun, dünyanın dört bir yanındaki tüm insanların sıkıntılarının çözümü tektir. Çözüm Allah’a yönelmek, Allah’ı çok sevip, Allah’a güvenip, herşeyi Allah’tan istemektedir. Olayların içinde kaybolup bir çıkış yolu aramaktansa, o olaydan dışarı çıkıp, çözüm ve yardımı Allah’tan beklemektedir. Unutmamak gerekir ki;

  • Allah bir kimseyi severse, onu dilediği herkese sevdirir.

  • Allah bir kimseye rahmetini, nimetini açarsa; Allah tüm dünyada, tüm insanlarda ona karşı rahmetiyle ve nimetiyle tecelli eder.

  • Bir insan Allah’ın koruması altında olursa, kimse ona zarar vermeye güç getiremez.

  • Allah bir kimseye mutluluk, neşe, huzur, bereket verirse, hiçbir şey ya da hiçbir insan, bunları engellemeye güç yetiremez.

  • Allah bir insanın yolunu açarsa, bir kişiye kolaylık dilerse, hiçbir olay ya da hiçbir insan bu yolu kapayamaz.

    Dünya üzerinde her nereye gidilirse gidilsin, Allah’tan bağımsız, canlı cansız hiçbir varlık yoktur. Herşey ve herkes Yüce Rabbimiz’e boyun eğmiştir. Her biri, her an Allah’ın emrine uymakta ve Rabbimiz’in buyruğunu yerine getirmektedir. İşte, dünyanın en büyük sorunlarıyla, acılarıyla ya da sıkıntılarıyla yüzleşen bir insanın dahi, bu kesin ve değişmez gerçeği asla unutmaması gerekir.

    Bir insan bu gerçeği bildiği ve bu gerçeğe inanarak yaşadığı takdirde; sorunlar, konular her ne olursa olsun, gerçek çözümün bilgisinin şuurunda olacaktır. Allah’a teslim olup Allah’ı dost ve vekil edinmekten, Allah’a güvenmekten, Allah’tan yardım istemekten ve Allah’ın en güzelini yaratacağından emin olmak, herşeyin tek ve kesin çözümüdür. Elbetteki insan fiili olarak elinden gelen her yolu deneyecek, tüm sebeplere sarılacak, gücünün yettiği en fazla çabayı harcayacaktır. Ama bunların sadece birer dua mahiyetinde olduğunu asla unutmayacak ve çözümün yalnızca Allah’a yönelmek olduğunu bilecektir. Allah Kuran’da pek çok insanın zaman zaman gaflete düştüğü bu önemli gerçeği kullarına şöyle hatırlatmaktadır:

    “… Artık dosdoğru namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın, sizin Mevlanız O’dur. İşte, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.” (Hac Suresi, 78)

    SAYIN ADNAN OKTAR ANLATIYOR:

    “Dünyada Yaşanan Bütün Sıkıntı ve Acıların Kaynağı, KURAN‘dan Uzaklaşılmasıdır”


    ADNAN OKTAR: Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in vefatından sonra, tabiin, tebbe tabiin ve ondan sonraki asırlarda Peygamberimiz (s.a.v) dünyada “Bir zorluk vardır” diyor. Bir de “ahir zaman iyidir” diyor. Yani Hz. Mehdi (a.s) devri bu devir. “Ondan gerisi zorluklarla doludur” diyor. Aynı dediği gibi olmuştur. Bütün sıkıntının kaynağı Kuran’a ilave veya çıkartma yapılmasından kaynaklanıyor. Yani dünyadaki bütün acının, belanın sırrı burada, başka bir şey yok. Kuran’a ilave yapılması ve çıkartma yapılması. Ya hurafe ile ilave yapıyorlar veyahut “bana vahiy geldi” diyerek ilave yapıyorlar. Bu Babilik var mesela onlarda da öyledir. Bahailerde, onlarda da öyledir. “Bana vahiy geldi” diyor Allah’tan, Bahaullah diye bir şahıs var. “Allah’ın meleğini gördüm bana her şeyi anlattı. Yeni bir kitap geldi bana” diyor. Böyle tipler diyeyim yani, zuhur ediyor hepsi kendisine vahiy geldiği ve hepsi kendisine kitap geldiği iddiasıyla ortaya çıkıyor. Bir tane, iki tane, üç tane değil. Özellikle, bu son yüzyıldan son iki yüzyıldan beri bu yoğunlaştı. “Bana vahiy geldi” diyenden geçilmiyor. Önüne gelen peygamberlik ilan ediyor. Ahir zamanda bu peygamberlik ilanlarının çoğalacağı hadislerde var. Böyle sahte mehdiler sahte İsalar kendisine vahiy geldiğini iddia eden sapkınlar. Şimdi onların bir ara listesini getireyim bu sapıkların, önü arkası yok. Veyahut hurafeler. Hurafe de ayrı bir bela, o da ilave. Kuran’a ilave. Halbuki insanlar tam Kuran ahlakına göre yaşamış olsalar çok mutlu olacaklar. Acayip rahat ederler. Bir de Allah dünyanın mutluluğunu onun üzerine bağlamış. Yani hak gelen Hak Kitaba uyulup uyulmaması. Mesela Hz. Musa (a.s.) devrinde de Tevrat’a uymadılar, çok acı çektirdi Allah. Kırk yıl çölde gezdiler. Hz. Musa (a.s.)’nın devrinde de öyle sapkınlar vardı ve onların yaptığı hatalardan halk da etkilendi tabii, çok olumsuz etkilendiler insanlar. Samimi olarak Hz. Musa (a.s.)’a iman eden çok azdı, Kuran ayeti var. Bu yüzyılda şimdi Kuran ahlakına tam tabi olacakları için rahat edecek insanlar. Bunu hep beraber göreceğiz. Yalnız benim anlattıklarımın güzel yönlerinden bir tanesi de ispatlı olması. Benim dediklerimi göreceğiz. Çünkü şimdiye kadar her dediğimi teker teker herkes gördü...(22 Kasım 2010, Adıyaman Asu TV)

    Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 80. sayı (Şubat 2011) 38. sayfada yayınlanmıştır.
  • Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder