24 Şubat 2011 Perşembe

Söylenmek Çirkin Bir Cahiliye Alışkanlığıdır

Söylenmek Çirkin Bir Cahiliye Alışkanlığıdır
  • Söylenmek niçin Kuran ahlakına uymayan çirkin bir alışkanlıktır?

  • Söylenen kişinin amacı nedir?

  • Söylenmek niçin kişiyi kayba sürükler?


  • Söylenmekten kaçınmak için müminlerin nasıl bir yol izlemesi gerekir?

    Bazı insanlar, gün boyunca karşılaştıkları konular hakkındaki düşüncelerini, sürekli olarak ‘kendi kendilerine söylenerek’ dile getirirler. Kimi zaman rahatsızlık duydukları bir şey, kimi zaman aksaklık olduğunu düşündükleri bir konu, kimi zaman gördükleri yanlış bir tavır, duydukları bir söz bu kimselerin, fazla düşünmeden hemen bu konulardaki rahatsızlıklarını ifade etmelerine neden olur. Söylenmeyi alışkanlık haline getiren kişilerin belli konularda takındıkları ortak tavırlar vardır.

    Aksaklıkları dile getiren konuşmalar yapmaları: ‘Söylenme’ alışkanlığında, hiçbir amaç yoktur. Amaç, yalnızca kişinin aklına gelenleri söyleyerek ‘sinirini ve öfkesini gidermesi’dir.

    Bu da, söylenmenin ne kadar boş ve yanlış bir tavır olduğunu çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

    Örneğin;

    “Bunu buraya kim koydu?”,

    “Şuraya bak, kaç gündür burayı hiç temizleyen olmamış!”,

    “Ne kadar gürültü yapıyorlar!”,

    “Ne kadar çok soru soruyorlar?”,

    “Bak yine bunu yanlış yapmış, kaç kere tarif ettim!”,

    “Yine etrafını dağınık bırakmış!” gibi söylenme çeşitleri, çoğu insanın hiç düşünmeden ağız alışkanlığıyla gün boyu tekrarladığı bilinen cümlelerdendir.

    Aslında insanın hatalı olduğunu gördüğü bir şeyi dile getirmesi elbetteki yanlış değildir. Ama, bu konuşmanın yanlış olmaması için, amacın mutlaka Allah rızası için ‘o yanlışı düzeltmek’ olması gerekir. Bir de eğer ortada hatalı bir tavır, söz ya da olay varsa, o zaman bunun mutlaka konuyu halledebilecek olan ilgili kişilere iletilmesi gerekir. Ve aynı zamanda da, yapılan yanlışın olabilecek en güzel, en hikmetli en isabetli sözlerle karşı tarafa açıklanması gerekir.

    Fiziksel ihtiyaçlarını sık sık gündeme getiren konuşmalar yapmaları:Söylenmeyi alışkanlık haline getiren insanlar, bazen kendi yaşadıkları olaylar hakkında sürekli olarak söylenirler. “Çok acıktım.”, “Hiç uyuyamadım.”, “Çok uykusuzum.”, “Nasıl yetiştireceğim, çok az vaktim kaldı.”, “Çok geç kaldım.”, “Çok hastayım.”, “Başım ağrıyor.”, “Nasıl bitireceğim ben bunu?”, “Hiç halim yok!”, “Canım hiç kalkmak istemiyor.”, “Çok üşüyorum.”, “Çok sıcak.”,“Bugün çok işim var, hepsini aynı anda nasıl yapayım?” gibi, günlük hayatları hakkındaki hemen her konudaki olumsuz düşüncelerini, bir yandan işlerini yaparak, bir yandan da sesli olarak sürekli anlatırlar.

    Elbette insan bir ihtiyacını gerektiğinde dile getirebilir. Ama burada söz edilen basit karakterli insanların bu konuları gündeme getirmelerinin ihtiyaçlarını karşılamak, çözüm bulmak amaçlı olmamasıdır. Bu insanlar bazen "laf olsun" diye bazen de dikkat çekmek için böyle konuşmalar yaparlar. Oysa bir Müslüman bu tarz konuları dile getirmeye tenezzül etmez. Eğer bir ihtiyacı varsa bunu ortadan kaldıracak tedbirleri alır. Zihni kendi küçük ihtiyaçları ile değil, daima Allah'ı yücelten, dünyada Allah'ın razı olacağı umulan faydalı işler yapmaya yönelik düşüncelerle doludur. Kuran'da Allah Müslümanları şöyle tanıtmıştır:

    “Medine halkına ve çevresindeki Bedevilere, Allah'ın elçisinden geri kalmaları, kendi nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakışmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, 'dayanılmaz bir açlık' (çekmeleri), kafirleri 'kin ve öfkeyle ayaklandıracak' bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.” (Tevbe Suresi, 120)

    Ayette görüldüğü gibi Müslümanların Allah yolunda karşılaştıkları -küçük veya büyük- her türlü zorluk bir ecir fırsatı olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle de her türlü ihtiyaç için Allah'a tevekkül etmek, tamahkar bir tutum içinde olmaktan kaçınmak Yüce Allah’ın emrettiği güzel bir ahlak özelliğidir.

    Duydukları Bir Söz Hakkında Söylenmeleri: Söylenme mantığını bir alışkanlık haline getiren kişi duyduğu bir söz hakkındaki memnuniyetsizliğini dile getirmek için karşısındaki kişilere sürekli olarak gereksiz açıklamalar yapmayı ve sık sık bu konuyu dile getirmeyi alışkanlık haline getirir. Bu kişiler kendilerini yaptıkları işlerden temize çıkarmak, hiçbir zaman hata yapmaz gibi göstermek amacıyla son derece basit konularda sürekli olarak söylenerek açıklama yaparlar. Çevrelerindeki kişileri uzun süre meşgul ederek, yaptıkları bu açıklamaları dinlemelerini isterler. Neyi niçin yaptıklarını, aslında niyetlerinin ne olduğunu, yanlış anlaşılmak istemediklerini, yaptıklarının sonuçlarının olumlu olduğunu uzun uzun anlatırlar. Bunların tümü çok küçük sıradan konulardır. Evin içinde kırılan bir bardak, yeri değişen bir eşya, iş yerinde kaybolan bir dosya, unutulan bir mesaj ve bunlar gibi her ortamda değişen ancak her biri önemsiz olan konular bu tür insanların konuşmalarında büyüyerek söylenerek açıklama gerektiren birer konu haline gelir. Bu kuruntulu mantık örgüsüne saplanıp kalan kişiler herşeyi Allah'ın takdirine bırakmayı, O'na sığınmayı ve O'na güvenip dayanmayı düşünemezler. Şayet düşünecek olsalar Allah'ın tüm olanlardan haberdar olduğunu bilerek huzurlu ve rahat olacaklar ve söylenerek kimseyi rahatsız etmeyeceklerdir.

    Söylenmek Kişiyi Kayba Sürükleyen Bir Tavır Bozukluğudur

    Söylenme mantığına sahip olan kişilerin ortak noktası, bunlara bir çözüm bulma hedeflerinin olmamasıdır. Amaç, sadece duyulan rahatsızlığı dile getirmektir. Nitekim çözüme yönelik tedbirler alınmadığı ve bu yönde girişimde bulunulmadığı için, rahatsız edici durumlar da sürekli devam eder. Dolayısıyla bu kişi de alıştığı şekilde bunlardan yakınmayı sürdürür.

    Oysa Kuran ahlakına göre, bir insan çevresinde gördüğü her şeyden, duyduğu her sesten, şahit olduğu her olaydan sorumludur. Eğer ortada yanlış bir şey varsa, ‘bunu düzeltmek ya da bunun düzelmesi için çaba harcamak’, müminin sorumluluğudur. Dolayısıyla müminin, rahatsız edici bir konuya bakış açısı, öncelikle ‘bunu çözüme kavuşturmak’ yönünde olmalıdır.

    Bunun yanı sıra kişiler, söylenmelerine ve yakınmalarına şahit olan insanların da bu durumdan duyabilecekleri rahatsızlığı gözardı ederler. Oysa ki bir insanın yanında, yaşadığı hemen her şeyden şikayet eden bir kişi olması, çok rahatsızlık vericidir.

    Söylenen kişinin içerisinde bulunduğu ruh halinin Kuran ahlakına uygun olmaması ve tümüyle bu ahlaktan uzak bir ahlak yaşaması, bunu gören müminlerce yadırganacak ve ona olan güveni sarsacaktır. Çünkü böyle bir kişi ‘herşeyi Allah'ın yarattığını, her olayda hayır ve hikmet olduğunu, herşeyin bir kader dahilinde ve insanların imtihanları için özel yaratılan olaylar olduğunu unuttuğu’ izlenimini vermektedir.

    Zorluklara ve aksaklık gibi görünen, sabır gösterilmesi, fedakarlıkta bulunulması beklenen olaylara, Kuran ahlakıyla karşılık vermesi gerektiğinden gafil olduğu şüphesini oluşturur. Kişinin, Kuran'da bildirilen, ‘öfkelenilecek bir şeyle karşılaştığında, öfkesini yenmek; sözün en güzelini söylemek; insanlara en güzel şekilde öğüt verip, iyiliği emredip kötülükten men etmek’ gibi ahlak özelliklerini yaşamakla sorumlu iken, bunun yerine, kendisini iradesizce cahiliye ahlakına bırakması, elbetteki şüphe oluşturan bir tavırdır.

    Küçük dünyalarında sıkışıp kalan bu kişiler ne kendileri rahat eder, ne de başkalarına rahatlık verirler. Yüce Allah'ın insanlar için seçip beğendiği İslam dininin güzel ahlakını bırakıp, basitliğin perişan sistemi içinde yaşamayı kabul etmiş olmanın dünyadaki karşılığını sıkıntılı ve kuruntulu bir ruh haliyle alırlar. Bu ruh halini terk etmeyen kişilerin ahirette alacakları karşılık ise elbette çok daha zorludur. Yüce Allah bir Kuran ayetinde bu kişilerin ahiretteki durumunu şöyle bildirir:

    “İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah'ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün 'boş ve amaçsız olanını' satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.”
     (Lokman Suresi, 6)

    Söylenmenin Temeli Allah’ı ve Kaderi Unutmak Üzerine Kuruludur

    Mümin vicdanını kullanan insandır. Allah'tan korkup her an Kuran ahlakına uygun bir tavır göstermekle ve her an Kuran ahlakına uygun olup olmadığını düşünerek konuşmakla sorumludur.

    Mümin, söylenme alışkanlığının, Allah'a inanan, kaderi, dünya hayatının imtihan yeri olduğunu ve ahireti bilen bir insanın ahlakıyla bağdaşmayacağını bilir. Söylenmek, mümin asaletine, Müslüman şuuruna ve müminin vicdanına yakışmayan bir tavırdır. Müslüman gerekirse gördüğü her aksaklığı tek başına ve kendi imkanlarıyla telafi eder, ama yine de bunlardan şikayet eden bir üslupla konuşmaz. Zahiren ne kadar mağdur oluyormuş gibi görünse de, bunu hiçbir zaman için yakınarak dile getirmez. İlgili kişilerle konuşarak ya da gerekli tedbirleri alarak bu durumu ortadan kaldırmaya çalışır; ama asla basit bir cahiliye üslubuyla bunları anlatmaz. Öfkelenecek bir durumla karşılaşsa bile öfkesini yener. Hiçbir zaman sadece sinirlendiği için, bunu amaçsız bir şekilde dışa vurmaz. İnsanın öfkesinden kurtulmasının yolunun söylenmek olmadığını bilir. Öfkenin ancak Allah'a tevekkül etmekle ve Kuran ahlakına uymakla ortadan kalkacağının bilincindedir.

    Dolayısıyla her ne zorlukla karşılaşılırsa karşılaşılsın ‘söylenmemek’ müminler ile din ahlakından uzak yaşayan insanları ayıran önemli ahlak özelliklerinden biridir. Dolayısıyla Müslümanların, bu konuya bu bakış açısıyla yaklaşmaları ve Kuran ahlakını en mükemmel şekilde yaşamak için akıllarını, vicdanlarını ve iradelerini en güzel şekilde kullanmaları, imanın onlara yüklediği güzel bir sorumluluktur. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:

    “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.” (İsra Suresi, 53)

    Daima Allah’ı Hatırlatan Konuşmalar Yapılması Söylenme Mantığının Tam Tersi Bir Davranıştır ve Mükafatı Allah’ın İzniyle Cennettir

    “... Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.”
     (Ankebut Suresi, 45) ayetinde dikkat çekildiği gibi müminler için Allah'ı anmak en önemli ibadettir. İmani olgunluğa sahip müminlerin en önemli özelliği, günlük hayatın karmaşası içinde Allah'ı geçici de olsa asla akıllarından çıkarmamalarıdır. Müminin hayatının her anında Allah’ı anıp düşünmesi onun Yüce Allah’la olan manevi bağlantısını bir an bile koparmamasının doğal bir sonucudur. Allah'ı her an akılda tutan, O'nun ayetlerini tefekkür eden müminlerin akılları ve bilinçleri ise sürekli açıktır. Bu bilinç açıklığı vesilesi ile daima Kuran'ın emirlerine ve yasaklarına uymada büyük titizlik gösterirler, imtihan için yaratılan olayları, kendi acizliklerini daha iyi idrak eder, hiçbir konuda kimsenin kendine ait bir güce ve iradeye sahip olmadığını kavrar ve memnuniyetsizliklerini dile getirmek için söylenmek yerine Allah’a teslim olmayı tercih ederler. Bunun sonucu olarak, Allah'a sürekli dua ederek yalnızca O’ndan yardım isterler. Böylece Allah, onlara her an nasıl, ne şekilde davranmaları gerektiğini, en doğru hareketi, en güzel sözü ilham eder. “...Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın" (Hadid Suresi, 28) ayetinde buyrulduğu gibi, onları, Zatının beğeneceği örnek güzel ahlaka yöneltir ve cennetle müjdeler.

    Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 80. sayı (Şubat 2011) 46. sayfada yayınlanmıştır.


  • Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder